Ragıp Karadayı

Türkiye

"Canım Aylin'im" deyişlerini hiçbir zaman unutmadım!..

"Yüzüm yok size karşı ama ben yine de yazıyorum, içimde kalmasın, benimle birlikte toprağın altına gitmesin diye..." Şimdi de Hacer Anneye okuyordum o mektubu. Nelerden bahsetmiyordu ki! En Sevdiğim, Can Anneciğim,Yüzüm yok size karşı ama ben yine de yazıyorum, içimde kalmasın, benimle birlikte toprağın altına gitmesin diye...Asla senin gibi dü

"Bu, Aylin'in size vefat ettiği gece yazdığı son mektubu"

Jale:- O kuşlar da göçüp gidince, önce bir bir, sonra hep birlikte yeryüzü toprağına düşmeye başlayan yaprakların sahibi ağacın kimsesizliği ondandır Hacer Anne...İnsan yüzlerini okşayarak esen rüzgârın o bazen sıcak, bazen soğuk ürpertisi... Kışın soğuk ayazında bütün suçluluğunu bilmeye başlayan ağustos böceğine, kapıyı açmayan karıncanın yuvasın

Hacer Anne'nin ela gözleri kan çanağına dönmüştü!..

Ankara işini âdeta iple çektim. Ufak tefek bir şeyler de hazırladım, hızlı trenle vardık. Bizim için de farklı bir yolculuk oldu.Tanju'yu istediği yere bıraktıktan sonra elimdeki zarfın üzerine yazılı adresi söyledim sarı taksi şoförüne. Burası İstanbul'a hiç benzemiyordu, adam eliyle koymuş gibi buldu.Hacer Anne'nin ela gözleri; kan çanağına dönmü

Akşam uykum kaçtı,yatakta sağa sola döndüm durdum...

Fâni dünyada her insanın muhtelif sevdası olur ya... İşte benim de öyle büyük bir aşkım vardı. O da; Tanju'mu kaybetmemek ve adam gibi bir evlilik hayatı sürdürmek, anneciğimi, babacığımı yani ailemizi bir an bile olsa unutmamak, sık sık ziyaret edip o müşfik havayı iliklerime kadar teneffüs etmek, çocukluk hatıralarımı bıraktığım yerden yeniden ya

Doktorumun duâsına canı gönülden "âmin" dedim...

Jale'nin kafası karışmıştı:- Ama gazinoya pavyona kendi isteğimizle gidiyoruz.- Onun için de günah işliyorsunuz. Burada demek istediğim: Bugün seni bu duruma getiren Hak teâlâ, yarın seni, beğenmediğin şahsın durumuna indirebilir, onu da senin durumuna yükseltebilir, buna Kâdirdir. Bunu böyle bil ve gereğince yaşa!- Derin mevzular vesselâm!- Cenâb-

"Sizde mevzu çok, bende maalesef o noksan..."

Doğu, şark denilince yılandan kaçar gibi kaçıyordum. Bu halet-i ruhiyemi anlamış olmalı ki "Bak sana ne anlatacağım" deyip başlamıştı Nefise Hanımefendi.- Sizde mevzu çok, bende maalesef noksan.- Öyle bakma Jale Hanımefendi kardeşim.- Nasıl- Yani yapamam, edemem, bana yabancı dünya falan diyorsun ya!- Ee- Sanki onlara cevap. Çok güzel bir kıssa!..-

Merhametsiz kimsedenimdat beklemek beyhudeymiş!

Bir daha anladım ki düşenin dostu yokmuş. İnsanoğlu pek uyanık olmalı, ne edip edip kendini her çeşit tehlikeden muhafaza etmeli... Merhametsiz kimselerden imdat beklemek beyhudeymiş! Çünkü devir o devir değildi. Kuvvetli olanın, imkânı olanın rahat yaşadığı, zayıfın ezildiği bir ahir zaman diliminden geçiyorduk."Ah Aylin ah!" dedim inledim. Yine t

"Bugün bir çizik daha attım defterime 'yine yoksun' diye"

"Aylin, artık hiç bu dünyaya gelmemiş gibisin, artık yoksun, nefes alıp vermiyorsun, gelmiyor gitmiyorsun, istesen de gelemeyeceksin Aylin'im! Gittiğin yerde rahat ve memnunsun ki sesin soluğun da çıkmıyor! Hastalığından tam ve sonsuza dek şifa buldun, ağrıların da dindi, sana eza cefa edenler de artık ortalıkta görünmüyor, galiba tarumar oldular..

Her geçen günle beraber bir ümidimdaha eksiliyor...

İnsanın eylülü, ihtiyarlamasıydı. Saçlarına ak düştüğünde "Kırağı yağdı" der, kışa atıfta bulunurduk.Sonbaharda birçok şeyden birazcık da olsa vardır. Kışın ayak seslerini duyar, acelemiz varmışçasına davranır, yapamadıklarımızı bir an evvel yapmaya çalışırdık o telaşla. Başıboş, başı dolu ne sayarsak sayalım keyif ve neşelere eşlik eden, kulak ver

Bu mert Anadolu kızına kanım kaynamıştı...

Aylin'le ilk diyaloğumuz şöyle olmuştu:- Nerelisin- Yozgat! Ya sen- İstanbul...- Hmm ne güzel.- Tabii ki de güzel! İstanbul'un yanına yaklaşamaz bile Yozgat!- Hadi ya anlatsana şehrini biz de bilelim!- Geniş sokakları, caddeleri, tarihî ve modern binaları; zengin, medeni, kültürlü, görgülü insanları; koskoca sahil manzaralı şehir İstanbul. Burada h