"Hafız evladım! Allahü teâlânın bize emrettiği ibadetlerin durumu ve bizim hâlimiz bu hikâyede anlatılanlara pek benzer..." Hocası tane tane izah ediyordu: - Senin vazifen onu itmekti. Şimdi tükendiğini, muvaffak olamadığını söylüyorsun. Kendine bir bak bakalım. Kolların daha da kuvvetlendi, pazuların, sırtın ağırlığa dayanıklı hâle geldi. Bacakla
"Muhatabın kabiliyetine ve ihlâsına, yani samimiyetine göre vazifeler de farklılık arz eder hafız evladım" Talebe: - Hocam, pek kolay vazife verilmiş. - Muhatabın kabiliyetine ve ihlâsına, yani samimiyetine göre vazifeler de farklılık arz eder hafız evladım - Anlayamadım. - Bazı müridler, ihlaslıdır; verilen vazifenin niçinini araştırmaz; "Hocam d
"Hafız evladım! Sen öyle ne yapmışsın Deden Emin Ağanın kimseye borcu yoktu. Bu altınları da ödediğini duymuştum..." Hüseyin emmi: - Oğlum sen deli misin O kadar para; sormadan, etmeden, hiç çıkarılıp verilir mi Hangi devirde yaşıyoruz Senin baban benim abim; o kadar Allah'ın emrini bilen, takva sahibi bir âlimdi. O Rabbimin rızasının dışında bir
Ben sonuna kadar okumak niyetindeydim. El yazısı kâğıdın başında "Şaban mahdumu Emin..." diye başlıyordu. Kocaman bir bakır tasla nefis ayran aşı geldi. İçindeki yarpuzlar, nane ve aşotlarının kokusu odayı dolduruverdi birden. Faik Çavuşlar'da kuymak yediğimden fazla acıkmamıştım, buna rağmen aştan da geri kalmadım. Özlemiştim çünkü o eski çocukl
"Mesele şimdi daha netleşti. Hım Niçin düzgün yollardan gitmediğimizin sebebini bir türlü söylemedi emmim..." -Meseleyi anlar anlamaz koştum. Zaten Hüseyin amcanın telaşıyla bu duyduğum da birleşince korkum iyice arttı. "Ortalıkta bir fitne var..." diye düşündüm, ona mâni olmak için de vakit kaybetmeden geldim haber verdim, tedbir alınsın diye. H
Biraz çevreyi seyrettiler. Güney'den Kızlardüzü'ne, oradan ta Pertivan'a kadar her taraf yemyeşildi... Bu ayaküstü konuşma ve şakalaşmaların üzerine Lütfü Hoca'nın "Anacığım da bekliyor" demesine hacet kalmamıştı. Çay, akşam yemeği paylaşılmış ve son nokta konulmuştu. Hep birlikte Faik Çavuşlara gidildi. Yenge hanım, kuymak pişirmiş, çay içme dave
Ana oğul arasındaki sohbet Lütfü Hocaya ilaç gibi gelmiş, düşüncelerinden uzaklaşmıştı... Lütfü Hoca: - Ana; babacığımın yerine imam olduğumda ilk mest almam aklıma geldi, ona güldüm. - Sen de çok fenaymışsın hafız, daha unutmadın mı - Ana nasıl unuturum Beynime mi desem, kalbime mi bilmem ki Her yönüyle içime işlemişti o gün. Ben diyorum "Horasa
Sohbetin tılsımlı cazibesine kapılan Lütfü Hocayı, muavinin ikaz etmesi uyandırdı: "Hadi hocam herkes seni bekliyor!.." Lütfü Hoca, tanımadığı o tatlı dilli adamı hayranlıkla dinliyordu: -Hayatı; iki direğe veya ağaca bağlı salıncağa benzetenler de vardır. Onlara göre HAYAT; bir ucunda gözyaşı ve hüzün, diğer ucunda huzur ve saadet Bu iki uç arası
Her baktığı yerde hep onu arıyordu; "Belki bir daha rastlarım" diye, yine aynı cami-i şerifin aynı kapısının önüne geldi. Lütfü Hoca; "Ya Rabbim şaşırdım! Bana yardım et!" diye yalvardım, nasihat edip yol gösteren adamın söylediklerini harfiyen yerine getirdim, ne fazla, ne de eksik tamamladım. Dabakhane çeşmesinden tıka basa su içtikten sonra ko
"Hiç masum havalarına bürünme! Utanmıyor musun kaç gündür otel köşelerinde sondayla dolaşıyorsun! Allahtan kork!" "Herhâlde bu gidişte imamlık da yapamam" diye düşünürken, "Buraya kadar! Yaraların öldüremediği Lütfü Hocayı bu dert ahirete götürecek galiba" demeye başladım. Köyden ayrıldığımdaki o son kare, bütün canlılığıyla gözümün önünden hiç g
© 2016