Gözlerimi ovuşturarak pürdikkat kesildim. Evet evet, yanılmıyordum. CamidegördüğümYılmaz Zafer'di...
Câmi-i şerif, minimini bir insan ormanı gibiydi bu mübârek gün. İnce uzun selvilerin koyu gölgeleri geniş bahçeye düşüyor, güneş ışınlarının sıcaklığıyla bir hoş olan serçeler, çılgın çığlıklarıyla ortalığı çınlatıyordu. Câmi-i şerifin kuzey cephesinde geniş bir şadırvan vardı. Beyaz Eskişehir taşlarından yapılmış bir biblo gibiydi... Namazdan sonra, çevreyi yeni gören bir seyyah hassasiyetiyle incelerken, câminin daima açık duran orta kapısındaki kalabalık dikkatimi çekti. Sayılmayacak kadar çok cemaatin toplanmasından, orada mühim bir zatın olabileceğini düşündüm. İçimden;"Herhâlde Cumâ vaazını yapan hatibe bir şeyler soruyorlar..." dedim, yürüdüm.Aklım fikrim kalabalıkta Gayriihtiyari, tekrar döndüm baktım, kalabalığın tam ortasında bizim meşhur oyuncumuz durmuyor muGözlerimi ovuşturarak pürdikkat kesildim. Evet evet, yanılmıyordum "Yılmaz Zafer" diyerek gülümsedim. Saçlarını düzeltmek istiyormuş gibi her iki elinin parmaklarını tarak yapıp başına götürdü, dağılan zeytuni düz saçlarını geri attı. Elini tutmak isteyenlere hiç direnmiyordu. Kalabalığın arka yerlerinde bir şeyler arıyormuş gibi etrafına bakındı ve elektronik eşyaların satıldığı küçük dükkânlara doğru yöneldi. Bilhassa gençlerden oluşan grup da onunla birlikte hareketlendi.Çekim yapacağımızdan, daha fazla beklemedim, hemen hareket ettim. İşlerin aksamaması lâzımdı. Oyuncumuzun namaza gelebileceği ise aklımın ucundan bile geçmemiş, hiç tahmin etmemiştim. Rahat etsin istiyordum. Tek geldiğim yerden yine yalnız başıma ayrılırken içimden;Harabatehline hor bakma Şakir!Defineye malik viraneler var,dedim.Arabamın koltuğuna bir çuval gibi yığıldım. Başımı ellerimin arasına aldım. Sırtımda ağır bir yük vardı elbette. Kaç haftadır güneş altında ellerim, yüzüm toprakla yoğrulmuş gibiydi. Kollarım, kirli tunç rengine dönüşmüştü. Motoru çalıştırıp hareket etmeden önce tekrar başımı kaldırdım, aklımın kaldığı câmiyle dükkânların birleştiği noktaya dikkatle baktım. Kalabalık; elektronik eşya satan dükkânların dar aralıklarını doldurmuştu ama görünürde Yılmaz Bey yoktu.