Ragıp Karadayı

Türkiye

Tanıyan tanımayan herkesin diline düşmüştük...

Ne büyük suç işlemişim meğer haberim yokmuş. Durmadan saldırıyorlar kesintisiz yağan dolu gibiydiler. Jale:- Anne! O söylediğim sözün aslı bizim medeniyetimizden yani Türk İslâm medeniyetinde her yerde konuşulan sıradan ve de basit bir cümle. Burada denmek isteniyormuş ki; HAREKETLER SÖZLERDEN ÖNDE GELİR!- Medeniyetiniz batsın!- Kalbimi kırıyorsu

"Anneciğim hele bir sakin ol! Şöyle bir otur nefeslen..."

Annemi durdurmam ne mümkün:- Bu iş burada bitti kızım! Olmaz olamaz! Kabul edemem! Ben kızımı çöplükte bulmadım! Onun bunun şamar uşağı ettirmem! Orta Çağ'da mı yaşadığımızı sanıyor bu geri zekâlı Nereden geldi buldu bizi aşağılık adam Şimdi de kızımı, torunlarımı bırakmış zevk-ü sefa peşinde geziyor! Yeter artık! Gırtlağıma geldi dayandı yeter! Ya

Ne gelen gitmekten kurtuluyor, ne de giden geri dönüyor!..

Yaralar iyileşmiş olsalar da iz bırakıyor... Yaşattıklarıyla hep aynı şeyleri işaret ediyor. Üzüntüleri yaşayıp getirdiği maddi ve manevi hediyeleri almadan göçüp gidersek yazık ederiz kendimize.Kafamı avuçlarımın arasına alıp düşünüyorum da insan nelere üzülüp kahrolmuyor ki Galiba bunun altında her şeyin gelip geçici olduğunu unutmamız yatıyor. B

"Şunu iyice anladım ki insan kusur ve üzüntü demekmiş..."

Basit bir seyahatin altında insanlar neler arıyordu neler Böyle şeylerde bizi ele verecek tek şey; yine kendimiz oluyorduk. Almadığımız tedbirler, unutkanlıklarımız, itina etmeden dikkatsiz attığımız adımlar hatta yaşadığımız ruhî travmalar...Ancak bütün bu saydıklarım arasında iki şey çok ama çok mühimdi. Yaşamakla ölüm arasındaki incecik çizgiydi

Fazla söze ne hacet..

Herkes kendince yorumluyor, yorumladıkları gibi de inanıyordu...Bu mevzu üzerine nice hikâye uydurulabilirdi hepsi de yalan ve iftira... Hatta iş hakaret ve şantaja kadar da götürülebilirdi. Allah korkusu, ahiret derdi, hesap verme endişesi yoksa bir insanda her şey beklenebilirdi.Bu mevzuda çok şey yazabilirdim ama sadece şunu ifade etsem sanırım

"Ağızları torba değilki büzeydim!"

Kadınlardan biri mevzunun değiştiğini söylüyordu:- Kız, bize ne! Altmış sene önceki hadiseleri de nereden buldun Bahsettiğimiz mevzuyla ne alâkası var Dedelerimiz zamanında yaşanmış, bitmiş. Yeniden ısıtıp önümüze ne diye getirdin- Hani yalan dolanın, iftiranın tehlikesini anlatmaya çalışıyorum da ondan misal verdim. Sonra bu mesele her tarafta bol

"Kız sen de bir tuhafsın, hele söylediğine bak!.."

İş yerindeki kadınlar dedikoduya devam ediyorlardı:- Suç hep kadınlarda. Erkeklere açık kapı bırakmazsak asla içeri girmeye cesaret edemezler. Kendimizi ne kadar aklasak da asıl gevşeklik bizde. Hele adam gibi ciddi duralım, bak kimse yanına yaklaşabiliyor mu- Kız sen de erkeklerden yanasın! Tamam, kadınlar olarak göz koyduklarını yoldan çıkarmada

İş yerindeki arkadaşlarınbenden bahsettiklerini fark ettim...

Sanki söyleyeceklerini bilhassa duyurmak istiyorlardı da onun için hazırlanmış bir mizanseni oynuyorlardı. Düşün, taşın istersen, başın duvarlara çal,Yık, dağıt ortalığı, kalmışsa eğer mecal!Devir ahir zamandır, yakında gelir Deccal!Ne kadar güneş alsa, su kıyısı solmazmışİlahi kanun böyle, gül dikensiz olmazmış. Dünyaya doymaz insan, helâl olsun s

Belli ki mektubu ağlayarak yazmıştı ve beni de ağlattı!

Meçhul birinden gelen mektup şöyle devam ediyordu:"Çünkü her zaman yaptığın gibi bilgisayarın altını üstüne getirip çökerttikten sonra monitörün önünde ağladığında, onu tekrar düzeltebilmem için ellerime ihtiyacım var."Merakım daha da arttı."Anahtarları her zaman evde unuttuğunu bildiğimden, senden önce eve varabilmek için koşmam lazım geldiğinde b

Bu acınacak hâli hayal kırıklığımı artırmaktan başka işe yaramadı"

Evliliğinin bittiğini düşünenlere, dullara, yeni evlenenlere ve bekârlara... BİR KADIN...Kocam, eli ayağı düzgün, oldukça zeki, kariyer sahibi bir mühendisti. Onunla güzel huyu ve sâkin tabiatını sevdiğim için evlenmiştim. Gül kokan göğsüne başımı koymak içimi nasıl da ısıtırdı...Gel gör ki bir sene nişanlılık ve yedi sene evlilikten sonra bu s