Ali Hakkoymaz

Yeni Asya

Cehalet cehenneminde yüz yıl Ân diyarı (9)

Gelip gidip aynı yere takılıyorduk: Cehalete Onun çocuğu fukaralığa ve son kertesi de eneler yarışına Kavgaya tutuşuyorduk yani.Cehaletin olduğu yerde ne sanat olurdu ne ziraat ne de ticaret... Açlığın, yokluğun, hastalıkların gayyası bu idi işte! Kapkara yüzü ile her yerde karşımıza çıkıyordu bu menhus cehalet. Dinmeyen acı mı, aşılmaz dağ mı, sı

Başlamadan biten aşklar - Ân diyarı (8)

Bana, "oğlum" diye can u gönülden sarılan ne dedem oldu ne babam Annemin de sertliği şefkatinin önünde miydi evet, evet!Babamın bakışları korkutur, canımı alır; anneminkiler de -o değilden bana yönelişi- içimi titretirdi. Şöyle bir kaşlarını yıkar, dudaklarını büzer, gözlerini siyah bulutlara büründürür: "Onu yap da bak göreyim; ne yapıyorum sana!"

Dedemin atları ve o çocukluk sokağı - Ân diyarı (7)

Ben doğmadan çok önce okuyup yazdığımız harfler sırra kadem basmış. Başka şeyler de... ama dilin ölümü insanlığın ölümü olduğu için ilk bunu demem gerekiyordu. Dilin paslanmış, çürümüş, ölmüşse... yaşıyorum deme! Niye bizi dilsiz bırakmakla başladılar işe Kim bilir! Bir bildikleri mi vardı ki... işe yaramaz bir eşyayı atar gibi attılar yazımızı v

Vedâ ve vefâ zamanı: Ân diyarı (5)

Çok şeyde olduğu gibi şehirlerin de bir tiryakiliği vardır. İnsan nereye giderse gitsin bir "yadırgama" duyar mı bilmem de kendi şehrine o kadar alışır ki bir başka şehre düşer düşmez bütün taşlar yerinden oynar.Bu, yıllarca oturmayabilir de. Belki de bu darmadağınıklık sürüp gider. Bilinir mi Şehrinizin bütün kokuları, renkleri, sesleri ruhunuza

Yaşamak güzel, be! Ân diyarı (5)

Erciyes'i seyrederek uyudum uyandım. O da beni "sıcacık" bağrına bastı. Hiç bıkmadık birbirimizden.Şeddadî binaların Erciyes'le aramıza gireceği aklıma hayalime gelir miydi! O arsız binalara kadar şehrin hemen her yerinden bizi selamlardı o koca alçakgönüllü dağ. Erciyes ve ben... Belki de başka kimseler yoktu. Yoktu çünkü o başkaları olsaydı o b

İçim bir dağ içinde - Ân diyarı (4)

YolUzun çok uzun, sonsuz... Yolcu... Her durakta bir heyecana kapılır. Oyalanır da çok zaman hattâ. Duraklar bitmiyor; çoğalıyor bir de! Yolculuk... Perdelerin sık sık değişmesi... Her seferinde yeni renklere bürünmesi... Tiyatrolarda dikkatimi çekmişti. Perde kapanıyor, ışıklar gözümü alıyor ve bir ara... Koltuğa tekrar oturduğumda yepyeni dekor,

Alışmak benzemektir

Ân diyarı (3)Romanın kolay olduğunu sanırdım. Zormuş. Yazmanın yani... Okuması kolay mı kolay... Romanın kahramanını sıkı sıkıya takip edeceksiniz. Olayların akış zincirini koparmadan... (Yoo, kopabilir de... Hayat kopmadan akıyor değil ki...) Yo, yoo; hayat gel gitli olunca kopuyor sanıyoruz belki! Coğrafyada med cezir diye öğrendiğimizin üstümüz

Kaçak aranıyor!

Ân diyarı (2)İnsan en çok kendinden mi kaçar, saklanır, siner Evet, evet; yine de -bu kaç göç oyununda- kendine yakalanır. Yalnız kaldığında, mapushanede, sevdiği ile göz göze geldiğinde, bir dağ başında, çocukluğuna uğradığı o eski evde, paraya pula boğulduğunda, paradan puldan olduğunda, otellerin isli ya da yaldızlı odalarında, yıllar sonra mah

Her romanın kahramanı sensin

Ân diyarı (1)eey... Az kalsın unutuyordum. Yok, yok; yaşamak gözlerimin içine sessizce sokuldu. Bir gözümde güneş ötekinde ay... Saçlarıma yıldızlar takılarak geldim. Geldim işte! Aaa! Siz de mi buralardaydınız! Belki tanışırız da bir gün! Nefeslerimiz nefeslerimize karışır belki! Belki beraber yaşar, beraber bitiririz bu kısacık yolun uzun sandığı

Son adam son sözler

Konuşmuyoruz; bağırıp çağırıyoruz; bu yol, yol değil...Zorlu dönemlerde okudum. Artık inceliriz sandım. Yok! Sonuç: Yerimizde sayıyoruz. Ve geriye çok zaman... Cenap Şehabeddin Tiryaki Sözleri'nde: "Yerinde sayanlar; yürüyenlerden daha çok gürültü çıkarır." diyor. Bana sorarsanız bundan böyle yol da köprü de pek istemiyorum. Gönüllerden gönüller