Başlamadan biten aşklar - Ân diyarı (8)

Bana, "oğlum" diye can u gönülden sarılan ne dedem oldu ne babam Annemin de sertliği şefkatinin önünde miydi evet, evet!

Babamın bakışları korkutur, canımı alır; anneminkiler de -o değilden bana yönelişi- içimi titretirdi. Şöyle bir kaşlarını yıkar, dudaklarını büzer, gözlerini siyah bulutlara büründürür: "Onu yap da bak göreyim; ne yapıyorum sana!" dediklerini işitir gibi olurdum.

Birbirlerinin önüne geçecek teşebbüslerde bulunmazlardı pek.

Her halükarda korkan, ürken, sinen, çekinen, tırsıp pırsan, uyuşan, büzüşen biri olarak varlığım buhar olur uçardı.

Artık her emre amade idim.

"Aliii!" diye babamın sesini bir yerlerden duyunca elim ayağıma dolanırdı. Hangi emir, hangi azar, hangi suskun ama sert bakışlar üstümde gezinecek bilemezdim.

Babam çalışmaktan bağrına basmaya fırsat bulamadı beni.

Fukaralık babadan oğula bir miras gibi devroluyordu. Durmadan koşmalıydık.

Fukaralığın ve cehaletin kol gezdiği bir yerde ve zamanda dünyaya gelmişim.

Herkes şaşkın ve perişan... Herkes derken bir eli yağda bir eli balda olanlar hep var; o ayrı...

Bir de işin "Devlet Baba" tarafı vardı; o nerelerdeydi

Onun varlığını gören oldu mu; bilmiyorum. Hizmetçiye ve paraya ihtiyacı olduğunda ortaya çıkıyor sonra kayboluyordu.

Yakup Kadri (bile) bu durumu dayanamayıp Yaban'da anlatmış.

Sen ne yaparsan yap; yabansın. yabancısın devlete. Askere git, yaralan, aç kal, öl; farketmez. Annem ve babam devlete çok benziyordu.

Devletin müşfik eli belki de nicedir kayıptı! Belki de yüzlerce yıldır...

Küçükken birine su verdiğimizde büyükler: "Allah, su gibi devlet versin." derlerdi; birinci e'yi o, ö karışımı çıkararak. Biz küçükler de anlamazdık ama yine de alışkanlık icabı amin, derdik.

Su neydi, neyi temsil ederdi; devlet kimdi, nasıl bir şeydi; bilmezdik tabii.

Su gibi temiz, şeffaf, parlak, berrak, akıcı; yerine göre de serin, soğuk, ılık, sıcak ol mu demek istiyorlardı; yoksa onlarda mı ne dediğini pek bilmiyorlardı; burası hep muamma olarak kalacaktı.

"Devlet..." niye bu cümlede boy gösteriyordu

Devlet... bu bildiğimiz -ya da bilmediğimiz- olan değilmiş meğer! Saadet, baht açıklığı, zenginlik ve daha öteki anlamlarda imiş meğer.

O zaman devletin olduğu her yerde "saadet" yoktu ama saadetin, adaletin, insanca yaşamanın, tebessümün, her anlamda zenginliğin olduğu her yerde "devlet" var demekti.