Ragıp Karadayı

Türkiye

Hakikati öğrenmeheyecanıyla pürdikkatkesilmiştim!..

Çeşitli düşüncelerle Doktor Nefise Hanımı bekliyorduk büyük salonda. Çünkü o da pek mühim itiraflarda bulunacaktı.Delicesine birbirlerini sevenlerin platonik aşk hikâyelerini duyanınız çoktur. Bunlardan "Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Sümmani ile Gülperi, Kerem ile Aslı, Arzu ile Kamber, Asuman ile Zeycan, Şah Cihan ile Mümtaz Mahal, Tahir ile

"Şu delikanlılık çağı yok mu Bizleri yaktı, kavurdu!.."

Bu kadar takva Nefise Doktor'un benim kocamın yanında bu kadar samimi olmasının sebebi ne olabilirdi Bu kadar sağdan soldan, hayatın hakikatlerinden konuştuk durduk da... Doktor Nefise'nin ailemizin bir ferdiymiş gibi hareket etmesini, içimizde bulunmasını, bu kadar önde olmasını anlayamamıştım hâlâ.O da bilerek ve de isteyerek o mevzuya girmemek i

Acı hakikat;herkes haklı bir biz haksızgibiyiz...

Annemin ve babamın bu kadar rahat olmalarının altında benim bilemediğim bir şeyler vardı ama neydi!. Bazen düşünüyorum da en uzağında en tenhasında olmak lazım hayatın; bozulmuş, kokuşmuş, kirli kalabalıklara inat... - Maalesef acı hakikatler. Herkes haklı bir biz haksızmış gibiyiz. Hatta suçlu olarak sokaklarda dolaşıyoruz başımız önde, oysa bir

"Ümit, hiç bitmeyen bahar mevsimidir"

"Bazıları yanına yoldaş, eş, hayat arkadaşı değil, sabır taşı arıyor galiba..." Jale:- Üzerimizde büyük bir gaflet var. O kadar çok meşguliyetimiz var ki oturup sağlıklı düşünemiyoruz.- Aynen öyle Jale Hanım! "Dünya" dediğimizi bir kenara atarak gidemeyeceğiz ahirete; ettiklerimizi, dediklerimizi, dokunduklarımızı, sustuklarımızı, gördüklerimizi, i

"Bütün insanlarkusur, kabahat görmeye odaklanmış gibi!.."

Osmanlı Türkçesinde (ayn-ür rızâ) diye bir mefhum yani kavram var; kusur görmeden muhabbet ile bakan gözler demekmiş. Hepimiz önce hocaya sonra çocuğa baktık daha bir dikkat kesildik derse. Devam etti hocamız anlatmaya:Fert olarak dünyaya doğabilmek için;2 ebeveyne,4 büyük ebeveyne,8 büyük büyük ebeveyne,16 ikinci seviye büyük büyük ebeveyne,32 üçü

Kendimi garip, çekingen,biraz da utangaç görüyordum...

Gözyaşlarımı kimselere göstermeden mescit gibi yapılan odadan çıktık, büyük salona geçtik. Burada tatlı ve meyve ikram edildi. Burayı da ilk defa görüyordum. Erkekler önde hanımlar arkada rahat namaz kılabilecekleri şekildeydi. Huşu ve hudu içinde kıldık elhamdülillah. Bütün kalbimle ve dilim döndüğünce bir duâ ettim ki ağlayarak, içim bir hoş oldu

"Kafamdaki suâlin cevabı bu söylediklerin değil Tanju!.."

"Dünyayı kullanmakla, kalbine sokmak farklı şeyler Jale Hanımcığım! Arife tarif icap etmez. Ne demek istediğimi gayet iyi bilirsin." Tanju:- Daha yaşlandıkça beş bin liralık saatin ve beş liralık saatin de aynı vakti gösterdiğini fark edeceğiz sevgili Jale'm. Beş milyarlık villa da yüz bin liralık gecekondu da aynı yalnızlığı barındırır içinde. Un

Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler...

Bu, mübalağalı ifade gibi gelse de aslında Allahü teâlânın hikmetine, ilmine, hükmüne, kuvvet ve kudretine hamd edişimdir benim. - Bir gönül dostuna sormuşlar: "Sevmek mi yorar, sevilmek mi"- O mübarek zat da şöyle cevaplamış: "Allah için değilse ikisi de yorar!"- Burada büyük bir incelik var Tanju Bey. İlkin nefsimiz için olsa da bu evlilik bizi

Susmak bazen asalet, bazen de hakkı teslimiyettir...

Şayet konuştuğunda karşındakini incitmekten korkuyorsan, işte o zaman susmak edebî bir zarafettir. Tanju:- Okuduklarımın birinde de: "Fakir bir köylü kendi imkânlarıyla yetiştirdiği üzümlerden Sevgili Peygamber Efendimize sallallahü aleyhi ve sellem, ikrâm etmek istemiş. Tam olgunlaşmasını beklemeden de birkaç salkım koparıp huzura çıkmış. Efendimi

"Her şeyi bilmek kusurdur, Allah'ıbilmek ise huzur"

Önce ne demek istediğini anlayamadım. Kendi kendime "Her şey bilmek, niçin kusur olacakmış" dedim, çok düşündüm. Sohbetimiz bitecek gibi değildi. Bir ara çok kitap okuduğumdan bahsedince "Neleri okudun" suâli geliverdi, gayet tabii olarak. Ben de aklımda kalan cümlelerden aktardım Tanju Bey'ime. - Nereden başlasam Şöyle bir toparlayayım. Unutmadı