"Cesaretin varsa bir dahasöyle bakayım, kurt denilen sünepe!"

"Ey koca ve haddini bilmez kurt! Madem hayvanlar pâdişâhının önünde, kendini ölü saymadın. Cezanı gör, işte!.."

Ormanlar hâkimi arslan:

"Bu sözü nasıl söylersin Cesaretin varsa bir daha söyle bakayım! Ben buradayken sen nasıl olur da 'ben, sen' diye konuşabilirsin Kurt denilen sünepe! Sen ne uyuz köpek oluyorsun ki, benim gibi eşsiz kahramanın, benzersiz hükümdar arslanın yanında kendini var gibi görebiliyorsun"

Sesinin gürlüğünden âdetâ orman sallanmış.

"Haşmetmeab!" diye yeniden söze başlamak isteyen Kurt, havayı yumuşatmak istemişse de arslan sert bir şekilde:

"Sus edepsiz! Bir de konuşuyorsun ha" deyip öfkesinden oturduğu yerden ayağa kalkmış. Kuyruğu havada, burnundan soluyarak, kurdun etrafında daireler çizerek gezinmiş.

İnsan ayağı değmemiş çimenliğin üzerine vuran bulutların arasından başını uzatan güneşin şavkından başka aydınlık hiçbir şey yokmuş. Ortak olduktan sonra ilk defa böyle bir hadise yaşanıyormuş.

Çimen kaplı ağaçlar arasındaki boşluğu sinirle dolaşan aslanın yerdeki gölgesi büyüdükçe büyümüş. Ondan başka akılda kalacak hiç hareket yokmuş. Kana bulanmış yüzündeki kızıl gözleri, etrafı süzerken soğuk rüzgârların haşladığı pençelerini kocaman ormanın küçük boşluğunda ısıtıyor gibi bir hâli varmış.

İhtiyar koca kurdun av taksimi, herkesin yüzünde buz gibi bir hava estiriyormuş. Oradakilerin nefeslerinden çıkan buhardan mâadâ hareket de görülmüyormuş. Güneş bulutların arkasına saklanınca dayanılmaz bir ayaz çökmüş üstlerine.

Neden sonra yeniden kükreyen arslan:

"Ey kendisini bir şey sanan ahmak kurt! Beri gel" deyince; emre hemen itaat eden kurt, koşarak yanına gelmiş. Öfkeli arslan, var kuvvetiyle bir pençe vurmuş, parçalamış. Bu hareket kızgınlığını dindirmeye yetmemiş. Kurtta akıl olmadığının ve doğru bir karara varamadığının cezası olarak derisini başından sıyırmış. Bunları yaparken demiş ki:

"Mâdemki beni görmek, seni senden almadı. Böyle bir cana, inleyerek ölmek gerektir. Huzurumda yok olmadığın için senin boynunu vurmak lâzım geldi."