Latif Bozdoğan

Milat

Çevresi kalabalık ruhu tenha

Plazanın 57. katındaki köşe ofisten bakıldığında, şehir ışıkları ayaklarınızın altına serilmiş, fethedilmiş bir galaksi gibi parıldar. Yıllar süren amansız bir mücadelenin, uykusuz gecelerin ve sayısız fedakârlığın ardından ulaşılan bu zirve, başarının somut bir anıtıdır. Cilalı maun masanın üzerindeki telefon, tebrik mesajlarıyla aralıksız titrer.

Hiçbir şey hissedemeyen insanlar nasıl ağlar

Bu soru, basit bir meraktan öte, ruhun en kuytu köşelerine açılan bir kapı gibidir. Beynimizin derinliklerinde, duygusal evrenimizin başkenti olan badem şeklindeki o küçük merkez, yani amigdala, eğer doğuştan sessizse ne olur Korku, sevinç, öfke gibi temel insani deneyimler birer yabancı dile dönüşürse, hayat nasıl yaşanır Uyuyan baharın habercisi

Anlam arayışı ve yeni yollar

Karanlık bir denizde, devasa ve isimsiz dalgalarla boğuşan bir kaptan hayal edin. Elinde babasından, babasına da kendi babasından miras kalmış, her bir oyuğu ve çizgisi ezberlenmiş meşin bir harita var. O harita, bilinen rüzgârları, tanıdık akıntıları ve güvenli limanları gösteren bir bilgelik abidesiydi. Fakat denizin kendisi değişmişti. Akıntılar

Kolay bilginin ağır bedeli

Kulaklıklarınızı bir anlığına çıkarın. Etrafı saran o kesif sessizliğin içinde, bir fısıltı gibi değil, bir dağ gibi duran o kadim soruyu duyun: Her şeyin bir sese, bir akışa, anlık bir gürültüye dönüştüğü bu çağda, gözlerimizi bir kâğıdın üzerine eğip kelimelerin sessizliğinde kaybolmanın ne hükmü kaldı Mademki en girift romanlar, en derin felsefe

Ateşi gören göz toprağın dilini de öğrenir

Avustralya'nın güneyinde, adına "Yeşil Üçgen" dedikleri geniş bir coğrafyada, sanki kadim bir ormanın üzerine modern bir bilincin şefkatli gölgesi düşmüş gibi, sessiz bir devrim yaşanıyor. Bu devrimin merkezinde, ufku 360 derece tarayan, en ufak bir ısıyı veya dumanı kilometrelerce öteden fark eden kızılötesi ve optik sensörlerle donatılmış, ormanl

Bir kararın anatomisi

Zihninin içinde, her an açık olan gürültülü bir pazar yeri hayal et. Orada her tezgâhtan bir ses yükselir: Korkuların fısıltısı, anlık arzuların çığlığı, el âlemin beklentileri, geçmişin pişmanlıkları... İtiraf edeyim, o pazar yerinde yıllarca kayboldum. Her yol ayrımında, en çok bağıran sese kulak verip, defalarca aynı çıkmaz sokaklarda buldum ken

Mürekkep kururken

Oturduğum bu asırlık çınarın gölgesinde, bazen gözlerimi kapatıp sadece dinliyorum. Hayır, kuşların veya rüzgârın sesini değil. Daha derinden, daha içeriden gelen bir şeyi… Katkısız, aracısız, sadece insana ait olan düşüncenin o el değmemiş, o analog ritmini dinliyorum. Tıpkı eski bir el yazması eserde, kâtibin ruh halini, yorgunluğunu, hatta nefes

Bir gölgelik hayat

İnsan hayatı, önümüzü göremeyeceğimiz kadar sisli bir patikaya benzer. Doğduğumuz andan itibaren bu patikanın çevresinden süzülen sesler, fısıltılar, çağrılar bizi kendi yolumuzdan saptırır. Kiminin sesi babasının gençlik hayalleri, kimininki annesinin temkinli öğütleri, kimininki de çağın ruhunu yansıtan o bitmek bilmez "meşguliyet" korosudur... P

Zulmün ardındaki korkak maskesi

Nefret, buzdağının sadece suyun üzerindeki tepeciktir. Asıl dehşet, suyun altında, akıl sır ermez derinliklerde gizlenen o devasa kütledir: Korku. Çoğu insan nefreti öfkeyle, ön yargıyla açıklar. Oysa bunlar, fırtınanın sadece yüzeydeki köpükleridir. Asıl mesele, derindeki o ilkel korkuyla, kendine benzemeyenle, "öteki" ile başa çıkmaktaki o derin

Mavi tik almak artık ücretsiz!

Dünya, dijital çağın getirdiği yeni bir güç dengesine tanıklık ediyor. Elon Musk'ın X'i, Donald Trump'ın Truth Social'ı gibi platformlar, küresel çapta güçlü isimlerin kendi seslerini doğrudan duyurma, kamuoyunu şekillendirme ve etki alanlarını genişletme arayışının somut örnekleri. Bu önemli dijital dönüşümde, Türkiye de kendi milli ve yerli adımı