Şöyle bir etrafa bakıyorum da ne tuhaf bir hikâyenin içindeyiz, değil mi Bir yandan su muhallebimin üzerine "biraz daha gül suyu olur mu" diye mırıldanırken, diğer yandan "wifi şifresi neydi" diye düşünüyoruz. Yedi sıfır sıfır dokuz kare dört alt tire dokuz mu Tamamdır, teşekkürler! Sonra ekrana kilitleniyoruz; milyonlarca veri, ışıltılı piksellere dönüşüp gözümüze doluyor. İşte buradayız. Çağın dayattığı ritüelleri, adeta bir tiyatro sahnesindeymiş gibi yerine getiriyoruz. Sabahın ilk ışıklarıyla uyanıp e-postaları kontrol etme telaşı, toplantılar arası koşuşturmalar, akşam eve döndüğümüzde bile zihnimizin hâlâ günün koşturmacasında kalması... Tüm bunlar, modern yaşamın bize biçtiği roller sanki.
Para kazanmalıyız. Vergiler ödenmeli. İnsanları, akıllıca sunduğumuz şeylere ikna etmenin yollarını aramalıyız. Bu bitmek bilmeyen rekabetin içinde, adeta birer pazarlamacıya dönüşüyoruz. Kendi ürettiklerimizi, fikirlerimizi, hatta kendimizi dahi sürekli bir vitrinde sergileme telaşındayız. Bazen işe yarıyor; hayatı çözdüğümüzü sanıp nadiren heyecanı tadıyoruz. İşte o an, kalbimiz zaferin tatlı esintisiyle doluyor, sanki evrenin tüm sırlarına vakıf olmuşuz gibi. Ancak bazen de emek verdiğimiz şeyler, beklediğimiz karşılığı bulmuyor. Sosyal medyada attığımız adımların yankısı gelmiyor, beklediğimiz beğeniler, yorumlar, paylaşımlar bir türlü gerçekleşmiyor. İşte o an, umutla gerçeğin çarpıştığı o keskin acıyı hissediyoruz. Beklentilerimizin duvarlarına çarpan hayal kırıklığı, ruhumuzda derin izler bırakabiliyor. Bu durumda derin bir nefes alıp bir adım geri atmak en iyisi... Siz de bu hisleri yaşamıyor musunuz bazen
Aslında gerçek şu, bizler, doğada sadece hayatta kalmak üzere evrildik. Binlerce yıl öncesinin insanı gibi düşünün; tek dertleri güneşi takip etmek, avlanmak, barınak bulmak ve nesillerini devam ettirmekti. Ağaçların arkasından batan güneşin tadını çıkarmak, bir günü daha tamamlamanın huzurunu paylaşmak için varız. Ormandaki maceralarımızı, soğuk bir gecede yaktığımız ateşin etrafında anlatmak için... Peki ya diğer her şey Serin muhallebiler, güncel postlar, elektrikli scooterlar, doğalgaz faturaları, "içerik üretimi" telaşı Hepsi oyunun ekstraları. Bu sanal dünyanın karmaşası, bizi temel ihtiyaçlarımızdan, doğamızdan giderek uzaklaştırıyor. Gecenin bir yarısı gelen bir e-posta bildirimine uyanmak, uykusuz kalmak pahasına "kaçırmamak" hissiyle yeni bir gelişmeyi takip etmek... Bunlar, atalarımızın hayal bile edemeyeceği absürtlükteki yükler değil mi Hiçbirini fazla ciddiye almamalıyız. Hızlı wifi hariç; o stratejik öneme sahip! Şunu unutmayalım: Hiçbirimiz ne yaptığını tam olarak bilmiyor. Hepimiz buradayız, kendi zamanımızdan on binlerce yıl ışık hızıyla fırlatılmış gibiyiz. Cep telefonlarımızdaki on binlerce uygulamayla, yapay zekanın baş döndürücü hızıyla, sürekli değişen algoritmaların peşinde birer kuklaya dönüşmüş gibiyiz. Yüz binlerce yıllık içgüdülerimizle, son derece yapay bir dünyada debeleniyoruz. Bu "işler" dediğimiz şey, hiç de doğal değil.