Ali Hakkoymaz

Yeni Asya

"Bir Nisan okuma" denemesi -

Ân diyarı (32)Nisan bir âşiyan ve aşina yüz gibi; Kış artık dağlarda; biraz da öksüz gibi... Oraları bilmem de... buralarda nisan var; Baharlarda sonsuzluğu müjdeleyen nişan var. Nisan sana da -ayrı bir- munis geliyor mu Selim Ali Nereden kalmaysa okul sıralarında "Nisan bir" şakaları yapılırdı; hemen hepsinde oyuna gelirdim. Çok mu saftım; bilm

"İnsandan ne saklanıyor" - Ân diyarı (31)

Bilgin Abi! İnsanlığın nefes almasına fırsat tanımayan şu cehalet ne zaman çekip gidecek, geberecekBu cehalet var ya... Bu kelimesizlik... Bu, kitaptan uzaklık... Bu fukaralık var ya... Bu, evlerden uzak olası... Bu, boyun büktüren... Bu İnat Efendi var ya.. Bu Mösyö Gevezelik... Bu, sarhoş makamperestlik... Bu, dev aynalarımız var ya... Bu

Şefkatini yitirmiş zamanlar - Ân diyarı (30)

Selim Ali istiyordu ki dünyada aç açık kimse kalmasın. Zalimlerin, çok yüzlülerin saltanatı bitsin. Dünya nefes alsın. Ne kuşlar vurulsun ne ağaçlar kesilsin. Gurbetin kapıları kapansın.Bilgin Abi'ye bunları bir bir yaralarını sıyırır, yolar gibi yakına döküne anlattı. Bilgin Abi acı tatlı güldü. Bu hemen çok zaman yaptığı şeylerdendi. Dünyaya sığm

Sekiz on beş dersleri - Ân diyarı (29)

Selim Alilerin evinde bir aralar sekiz on beş dersleri vardı. On beş dakika kadar süren hayata ara verme veya hayatı yakalama seanslarıydı.Ders, adını Selim Ali'nin bindiği Şehir Hatları vapurundan alıyordu. O vapur yolculukları hayatının en serin, berrak köşelerinde yüzüp duruyordu. Eski oturdukları Boğaz'ı gören o şirin, şiir ev... Sanki o mahal

Hayat ve ölümle kol kola - Ân diyarı (28)

Gözleri bahar rengindeydi Selim Ali'nin. Tedirgin bir dünya taşıyor gibiydi bakışları. Mart güneşi gibi ellerimden tutuyor; gidelim, buralardan, gidelim, diyordu.Nereye gidecektik Her tarafta ayrılık her tarafta ölüm vardı. Bir müddet sustular. Mevsimi dinlediler; birbirinden habersiz. Dünyanın bir yere, işte bu oturdukları yere sığıştığını; dün

Selim Ali'nin yaş pasta'sı - Ân diyarı (27)

Selim Ali'nin yaşı durmuyordu artık. Gençlikte ve hele çocuklukta zaman geçmezdi ki Günler, geceler uzadıkça uzardı. Ne okullar biterdi ne yollarŞimdi de yılları, yolları durdurmak istiyordu. O şarkıdaki aforizmatik söz aklına düştü; acımsı bir şey dokundu dudağına: "Durdurun dünyayı; inecek var!" İn! Nereye ineceksin Sen kendinden inmek istiyorsun

Zulüm ölmez mi anne - Ân diyarı (26)

Hani cendere zamanlar vardır!Cengiz, Hülagu, Birinci, İkinci Dünya Harbi gibi... Dünyanın cehennem olduğu günler, aylar, yıllar hem de on yıllar... ve bitmeyecek gibi bir köşede durur da kimseler dürtmeye çekinir bu ejderha artıklarına. Bir de doğruyu -dünya tarihinde- bilenler bilse de konuşanlar çok olmadığı için baharları pek göremiyorduk. Dipl

Risale'yi bütün okumak

KAFASINA GÖRE RİSALE OKUYAN ARKADAŞLAR,YÜZ SENE RİSALE OKU; SONRA SIRADAN BİRİ OL; OLDU MU ŞİMDİ! RİSALEYİ YARIM OKUYANLAR'A: RİSALE; TARİKAT DEĞİL; HAKİKAT... (MÜNAZARAT VE MUHAKEMAT OKUMAZSAN TARİKATÇI OLURSUN; YA ŞEYHE YA HOCAYA RAM OLURSUN!) Risale okuyanların hürriyete daha bir sıkı sarılmak gibi sabit ve mecbur, mahkum bir işi var. Niye Çün

Oyunumuz bitmek üzere - Ân diyarı (25)

Ekmek kokusu; geldiğimiz gideceğimiz toprağın kokusu olduğundan mıdır ki mis gibi içimize çekmekten bıkıp usanmayız!Ekmek kokusu; ölümü bağrına basıp oradan ölümlerin geri döndüğünü gördüğümüz toprağa götürüyor bizi... Toprağa basmanın ne olduğunun da unutturulduğu bir çağda doğurmuş anam beni. Kendisi de ekmek gibi kokardı. Tir tir titrerdi kırınt

Ekmek ve kelime - Ân diyarı (24)

Bakışsız, görüşsüz, duyuşsuz, ufuksuz, yaşadığımızı, adımlarımızın adressiz olduğunu bilseydik!Daha çok şey vardı bilmediğimiz. Burada misafir olduğumuzu bilmek işimize gelmiyordu. Halbuki burası bekleme salonu idi; birazdan çağrılacağınız yerde hep tetikte olmak vardı. Misafir "seferde" olan demekti; hep bir seferberlik vardı aslında. Dağdağalı bi