Perde gerisindekiler - Ân diyarı (56)
Selim Ali, biliyor musun ne zaman kalemi elime alsam, bir korku ve bir sevinç alır beni. Korkarım; ya bir şey gelmezse diye Sevinirim; bir yerlere gidecek bu mektup kendimden başlayıp
Bilgin Abi'nin bu konuda ne söyleyeceğini merak etmez miyiz! Hele iş kalem, kelam olunca...
Kalem... dedi Bilgin Abi, kalemm... bir müddet sustu. Az söyler; öz söylerdi.
Atasözleri kısacık olurdu ama koca düşüncelerin çekirdeği değil miydi!
Bir çekirdek kocaman bir ağaçtan haber vermiyor mu! Al avcuna bir kayısı çekirdeğini; içindeki dalları, budakları gör; rüzgârları, kuşları dinle!
Kalem... dedi, ağır bir şey; her el kaldıramaz onu. Kalem bu; bütün bir insanlığın sevincini, gözyaşını taşır, taşıyacak.
Duydun mu Selim Ali
Sen eline kalem almayınca; başkaları silah alıyor.
Dünya ne zamandır kalem kâğıt kokmuyor; barut kokuyor; patlama sesleriyle uyuyup uyanıyor çocuklar, analar, babalar...
Sadece dağları, ormanları değil; hayatımızı da delik deşik ettik. Korkular ürettik durmadan. Korkularımız ümitlerin önüne geçti.
Çok kelime kaybettik; ondan belki! Yok, yok ondan...
Et kemik olarak yaşamamız istendi hattâ o da mı istenmiyor
Görünmez ellerin el attığı bir dünya...
Çocukluğumun korku tünelleri, gerçeğe mi döndü, dönüyor yoksa!
Göstermelik yaşamaklara kimsenin bir şey dediği var mı Selim Ali
Senin istediğin, beklediğin dünya nasıldı; hiç düşündün mü
Gerçi şikayetçi değildi Selim Ali. Olması gerekenler diye tahmin ettiği şeyler olmuyordu.