En acele iş: Yaşamak - An diyarı (53)
Sen kimsin Selim Ali, ha Kendini ne kadar tanıyorsun Tanıyor musun Kendinin ne kadar yakınında ve uzağındasın
Bilgin Abi en zorlu şey insanın kendisini tanıması diyerek soruların çok sert olduğunu mu imâ etmek istemişti!
Bir öğretmenin bir gün çok iyi tanıdığı bir öğrencisine: "Sen kimsin" dediğini hatırladım bu vesileyle.
Öyle ya herkes kendisine bu soruyu sorabilirdi: "Ben kimim"
Sorular değil miydi hayatı çoğaltan, renklendiren, seslendiren, şevklendiren, zevklendiren, hislendiren, tefekkürü deşen, aldatmaların ve aldanmaların icabında panzehiri olan!
Soruların susturulduğu yerde istibdat mı başlıyor Bilgin Abi
Hayatın kendisi soru ve cevaplardan örülmüyor muydu
Sorusuz bir hayatın cevapları da yarım kalır, yarım mı anlaşılırdı
İmtihanlar neden vardı. Taa ilkokuldan başlıyordu.
Neydi o heyecanlı imtihan günleri! Hocaların sert bakışı...
Kopya çekenleri affetmem deyişleri... Sıraların aralarında bir hafiye gibi gezişleri...
O ürküten sessizlik...
Sonra cesur bir arkadaşın parmak kaldırışı...
Anlaşılmayan bir soruyu nazara verişi... Öğretmenin: "Kâğıtta ne yazıyorsa o!" deyişi...
Ağzını bıçak açmayışı...
Gökyüzünün sessizliği...
Âniden açılan bir kapının bile ümit oluşu...
Hele o sert öğretmenin bir işi çıkıp gitmesi...
Bak Selim Ali!
Soruların biterse sonbahar gibi yaprakların solmaya başlar.
Hayat yavaşlar. Yavaşlar... derken... yanlış anlama; acele giden hep geç kalır.
Hayat da hep kendi seyrindedir.
Güneşin, mevsimlerin yörüngesi, hızı, görevi yerli yerincedir.