Ali Hakkoymaz

Yeni Asya

Yok olsun yokluk - Ân diyarı (15)

Uçup giden yıllarDiplomasız yaşanmaz gibi elime tutuşturulan sıra sıra kuru diplomalar... Yetmedi bir daha, bir daha... Bu hangi işkence... Hangi boşluk... Hangi çıkmaz sokaklar... Çöl neydi peki İhtiyaçların karşılanmadığı yer... Biri var; öteki yok... Hattâ paran da diploman da makamın mansıbın olsa da... Yok işte yok! Yok ne demekse o... Boşluk

Ah, bu benim kendime yabancılığım! - Ân diyarı (14)

Kronometre doğar doğmaz son sürat koşuyorduk. "Yarış" demeliyim yani hayat dünyaya adım atar atmaz başlıyordu.Ve bu ki koca âlemi kendisinde taşıyan birkaç kilo et kemik değildik herhalde! Bu etin kemiğin dışındaiçinde olan başka bi' şeydik. "Âdem mânâya derler; Kaş ile göz değil..." mısralarını hatırlamanın sırası... Zaman, maddemizi törpüleyip e

Şimdiki zaman duruşması - Ân diyarı (13)

Âşıkların hep bitmeyen ümidi, gözlerinin pencere önünden gitmeyişi bir hüznü uyandırırken bir yandan da beni kanat olur uçururdu.Şimdi... bu ekim telâşı... Ekimin bu gidiyor oluşu... Bu otuz ekimi hep "şimdi"lerde yaşadım... hep. Ne dünü gördüm solumda ne de yarını sağımda... Anam şimdiki bir zamanda dünyaya getirmişti beni. Ve bir şimdiki zamanda

Şimdiki zaman sayfası Ân diyarı (12)

Ahirzamanda baş döndüren kavramların başına "zaman"ı mı yazmalı! Bu "kıyamet yakınlığı" denilen arenada günler bir dakika (gibi) dense yeriZaten hangi hesabın toplaması, çıkarması, bölmesi, çarpması ise altmış yıllık bir ömür yirmi dakikaya muadilmiş. Hele diyorum bu yaşıma geldim de dünyaya az önce gelmiş gibiyim. Zaman izafi diyorlar; desinler.

Gençliğimi çaldılar anne! - Ân diyarı (11)

Öteki ülkelerin derdi kendine kalsın da bu topraklarda on, on beş yıl nerdeyse bebeklik çağıYirmiye kadar çocukluk...Yirmi beşe kadar gençlik macerası, serencamı, serüveni... Bir sürü adı var da... ortada ne iş, ne aş... Eş Daha para pul yok ki... Bu yara derin... çok hem de çok... Kasıtlı mı bu yapılanlaryapılmayanlar; ne bileyim! Netice boşluk

Ezber bozan sorular Ân diyarı (10)

Dünyanın en zor şeyi okumak olsa gerek ki kitap, ihtiyaç listelerinde yer almaz. Kitaba yakın ülkeler var.Onlar söz sahibi zaten... Bizde bu kitap işi her şey bittikten sonra -eh işte haydi o da olsun diye- iki yüz yirmi ikinci sırada yerini alır. Cehaletin en önemli fotoğrafını burada görürsünüz. Çocukluğumdan biliyorum birine "kitapsız" dendiğind

Cehalet cehenneminde yüz yıl Ân diyarı (9)

Gelip gidip aynı yere takılıyorduk: Cehalete Onun çocuğu fukaralığa ve son kertesi de eneler yarışına Kavgaya tutuşuyorduk yani.Cehaletin olduğu yerde ne sanat olurdu ne ziraat ne de ticaret... Açlığın, yokluğun, hastalıkların gayyası bu idi işte! Kapkara yüzü ile her yerde karşımıza çıkıyordu bu menhus cehalet. Dinmeyen acı mı, aşılmaz dağ mı, sı

Başlamadan biten aşklar - Ân diyarı (8)

Bana, "oğlum" diye can u gönülden sarılan ne dedem oldu ne babam Annemin de sertliği şefkatinin önünde miydi evet, evet!Babamın bakışları korkutur, canımı alır; anneminkiler de -o değilden bana yönelişi- içimi titretirdi. Şöyle bir kaşlarını yıkar, dudaklarını büzer, gözlerini siyah bulutlara büründürür: "Onu yap da bak göreyim; ne yapıyorum sana!"

Dedemin atları ve o çocukluk sokağı - Ân diyarı (7)

Ben doğmadan çok önce okuyup yazdığımız harfler sırra kadem basmış. Başka şeyler de... ama dilin ölümü insanlığın ölümü olduğu için ilk bunu demem gerekiyordu. Dilin paslanmış, çürümüş, ölmüşse... yaşıyorum deme! Niye bizi dilsiz bırakmakla başladılar işe Kim bilir! Bir bildikleri mi vardı ki... işe yaramaz bir eşyayı atar gibi attılar yazımızı v

Vedâ ve vefâ zamanı: Ân diyarı (5)

Çok şeyde olduğu gibi şehirlerin de bir tiryakiliği vardır. İnsan nereye giderse gitsin bir "yadırgama" duyar mı bilmem de kendi şehrine o kadar alışır ki bir başka şehre düşer düşmez bütün taşlar yerinden oynar.Bu, yıllarca oturmayabilir de. Belki de bu darmadağınıklık sürüp gider. Bilinir mi Şehrinizin bütün kokuları, renkleri, sesleri ruhunuza