Ünal Bolat

Türkiye

Babamın iki nasihati...

Benim babam hâli vakti yerinde bir köylüydü... Tarlamız vardı çiftimiz çubuğumuz vardı. Babam ilkokul mezunuydu ama güngörmüş bir insandı... Ben üniversiteyi bitirip babamın karşısına geçtiğimde dedi ki:-Demek öğretmen olacaksın öyle mi-Nasip olursa baba evet...-Sana iki nasihatim olsun öyleyse... Birincisi, gittiğin sınıflarda her girdiğin sınıfta

Anne baba olunca anlıyor insan...

"Annem balkonda bekliyordu. Kadıncağız aracı görünce ayağa fırladı. Ellerini ağzına götürdü..." 12 Eylül'de koşuyordum, minibüs gelmiyordu, arabalar almıyorlardı. "Olmadı benzin istasyonuna girer sabahı beklerim" diyordum. Minibüs caddesinde Ziverbey'den aşağıya koşuyordum..."Telefon edemezsem" diye düşünüyordum, "perişan olurlar."Arkadaşlarımdan a

Asıl hikâye şimdi başlıyor...

Babamın gençliğinde yaşadığı hatırayı anlatmaya bugün de devam ediyorum...Babam "Eğer paramı o adamlardan almazsanız amcaoğluma anlatırım" deyince bir saat bile geçmeden adamlardan biri getirip parayı babama vermiş. Sonra da "Bir daha da sakın buralarda görünme" diye tembihliyorlar. Asıl hikâye şimdi başlıyor...Babam parasını kurtarınca parkın için

Madem bu kadar kolay ise...

Bu yazıyı okuyunca babamın, bana yıllar önce anlattığı, film gibi bir hatırası aklıma geldi. Babam da yaşadığı bu olaydan sonra kumarı ve şans oyunlarını oynatanların kazandığını tecrübe etmiş ve bir daha bu tür tezgâhlara düşmemiş...Mesleğe gardiyan olarak Malatya'da başlayan babam, yetmişli yılların başında başgardiyanlık kursuna katılmak için An

Seksen yıllık bir ömür...

1985 senesi hayırla bitip 1986'ya başladık. İşim yine Delta A.G Cıvata fabrikasındaydı. Kızım aynı fabrikada idi. Oğlum Ferhat ortaokul son sınıfa gidiyordu. Ailem Arife de her ayda bir Zürih'te hastaneye kontrole gidiyordu. Sol böbrek nakli olmuştu. Temmuz 1978'de.Şükürler olsun yüce Mevla'ya kardeşlerim ve yeğenlerim de ailecek huzurluyduk. 1989

"Bu kitaplar çok güzel"

Çocukluğumu ve köyümde yaşadıklarımı anlatmaya bugün de devam ediyorum... Eniştem Cebrail Hoca ve diğer komşular babamı hayretler içinde dinleyip anlattıklarını âdeta kaydediyorlardı. Babamın ağzından çıkan her konuşmayı büyük bir merakla bekliyorlardı. İkide bir de "Ordumuz Peygamber ocağıdır elhamdülillah" diye seviniyorlardı. Babam, "işte o bahs

"Komutanın boynuna sarılmışım..."

Köyümü ve çocukluğumun köyünde yaşananları ve yaşadıklarımı anlatmaya bugün de devam ediyorum... Köyde kışa hazırlık için yapılan çalışmalar bitmek bilmezdi Birkaç küp turşu vurulurdu. Yiyecekler tamam, altı aylık tedariki hazır olurdu. Kurut nedir çoğu insan bilmez, onu da açıklayayım... Hayvan çok olduğunda yazın süt satılmazdı. Kadınlar sütü y

Keyfimize diyecek yoktu...

"Babamın kalınca sarı kâğıda basılmış Osmanlıca büyük bir Sîretü'n-nebî kitabı vardı..." Köyümü ve çocukluğumun köyünde yaşananları ve yaşadıklarımı anlatmaya bugün de devam ediyorum... Misafirler geldiğinde büyük çaydanlıklarla çay yapılır, kıtlama Erzurum şekerleri tabaklara konulurdu Evin hizmetçisi Zeki Abi, o gün çok neşeli olurdu. Bana; "Orh

"Löküz" yandıysa misafir var demekti...

"Zenginler 14 numara gaz lambası yakar, fakirler 7 ile 5 numaralı lamba ile idare ederdi..." Küçüklüğümden beri dindar, Ehl-i sünnet vel-cemaat itikadına sahip bir aile ve cemiyette yetiştim. Dedem, babam âlim ve ilmiyle âmil kişilerdi. Yani bildiklerini hayatlarına uygulayan samimi müminlerdi. Teyzemin kocası Cebrail Hoca da köyümüzün imamıydı.

Nedense kimse ilgi göstermedi!

"Ekranlara çıkan, herkesin ismi söylendiğinde hatırladığı doktordu ama cerrah değildi..." Çocuğuna ilaç parası için telefon ederek metrobüse binen adamı anlatmaya bugün de devam ediyorum. Sonra adama acıyan genç döndü ve yolculara dedi ki: "Arkadaşlar burada bir babanın evladına ilaç alması lazım. Herkes bir elli lira yardım etse, bu parayı çıkart