"Löküz" yandıysa misafir var demekti...

"Zenginler 14 numara gaz lambası yakar, fakirler 7 ile 5 numaralı lamba ile idare ederdi..." Küçüklüğümden beri dindar, Ehl-i sünnet vel-cemaat itikadına sahip bir aile ve cemiyette yetiştim. Dedem, babam âlim ve ilmiyle âmil kişilerdi. Yani bildiklerini hayatlarına uygulayan samimi müminlerdi. Teyzemin kocası Cebrail Hoca da köyümüzün imamıydı. Kur'ân-ı kerimi ve bazı Arabi kitapları az da olsa onun yanında okudum. Rahmetlik Cebrail Hoca da ilmiyle âmil hâl sahibi bir hocaydı. Kışın kar yağdı mı (yağdığı zaman), dört ay bir köyden bir köye gidilmezdi. Yaklaşık bir metreden fazla kar yağardı. 1969-1970 yıllarında elektrik de yoktu. Gaz lambası yakardık. Zenginler 14 numara gaz lambasını yakarlardı. Fakirler 7 ile 5 numaralı gaz lambasını yakardı. O lambalar gazyağını daha az yaktığı için... Malazgirt'in ücra bir köyündeydik. En yakın ilçe merkezi yaklaşık 40 km idi. Şehirlerden uzak bir köydü. Köyün kayalıklarında arılar bal yapardı. Bazıları takip edip gidip o balları çıkarırdı. Ben de o baldan yemiştim. Köyümüzün adını bu sebeple Balkaya koymuşlar. Uzun kış gecelerinde, yatsı namazından sonra köylülerin bir kısmı imam Cebrail Hoca, babam Hacı İbrahim Ejder'in yanına gelirlerdi. Babam o gün gelenlere ve sohbete değer verdiği için özel bir aydınlatma aleti olan ve tüp ile çalışan, lüks bir aydınlatma türü olduğu için de adına "löküz" dediğimiz aydınlatma lambasını yakardı. Onun parlak ışığıyla o gece köyün meydanı bile aydınlanırdı. Geniş bir misafir odamız vardı. Köy odası dedikleri bu misafirhanede bir seferde yaklaşık 70 kişi oturabilirdi. Ortasında