Ragıp Karadayı

Türkiye

"İnsanlar, beşikten mezara kadar öğrenmeye namzettir"

"Hocam; bunca senedir gezer tozarım; bu köyde doğdum, büyüdüm, bu tepelere çıkmadım hiç, biliyor musun" Lütfü Hoca, gözlerini dağın başında; boydan boya gezdirdiğini gören bekçi Dursunali'ye; - Şimdi konuşma zamanı. Kısa mola ve istirahat... - Hocam; bunca senedir gezer tozarım; bu köyde doğdum, büyüdüm, bu tepelere çıkmadım hiç, biliyor musun - O

"Soruyorum: Siz olsaydınız bu adama ne yapardınız.."

O gün müfettiş ağır konuşmuştu; söylediklerinde zerre kadar haklılık payı yoktu. Zaten öyle olsaydı Lütfü Hoca üzülmezdi. Çocuk aklımla uzun zaman düşündüm. Bir dağ köyünde, ilköğretim müfettişinin köyün ileri gelen birine, vazifeli imamına hakaret etmeye, tehditler savurmaya, azarlamaya ne hakkı olabilirdi Bu gücü nereden, nasıl alıyordu Eğitim-ö

"Annem ağlıyor, babam çaresiz. Öğretmenler duymuş olanları..."

Neşeyle eve gittiğimde annemin, babamın çok üzgün olduğunu gördüm. Neler olup bittiğini pek merak ediyordum! Mevzileri dolaşırken sanki muharebe yıllarını yeniden yaşıyormuş gibiydik... Askerî elbise düğmeleri, delik deşik olmuş alüminyum mataralar, kırık testiler, iyice paslanmış ne olduğu anlaşılmayan demir parçaları, boş mermi kovanları, sağa s

"Hey çocuklar bunlar da ne Bu çukurları kim kazmış.."

"Babamla birlikte İd'in kurtuluşuna gitmiştik. Güreş vardı. Bardız'lı Nizam pehlivan, Cücürüs'lü Abbas pehlivan gelmişti." Dağların tepelerinde hâlâ kar vardı. Aşağılara indikçe alaca karlılık yerini zümrüt yeşili çayırlara bırakıyordu. Eriyen kar suları küçük menderesler çizerek derelere, onlar da daha aşağılarda birleşerek çaya dönüşüyordu. Durm

Komşu köyün çocuklarıyla buluşacağız...

Uzun kış günlerini geride bırakmıştık. Hasretle beklediğimiz baharla birlikte bizler de keyifleniyorduk. Uzun kış günlerini geride bırakmıştık. Hasretle beklediğimiz baharla birlikte bizler de keyifleniyorduk. Karlar, billurdan damlacıklar oluşturarak eriyor, dereler, çaylar şelaleler oluşturarak coşuyor, Verintap'ın önünde uzayıp giden tarla ve

"Tez anana söyle; kuymak yapsın, çay demlesin..."

"Bu çocukların hiçbirinin nüfus cüzdanı yok, kendileri de doğum günlerini, aylarını senelerini bilmiyorlar" Lütfü Hoca'nın hiç beklemediği bir misafir gelmişti eve! - Hayırdır inşallah oğlum! - Doğum tarihimi bilmediğim için - Fe sübhanallah! "Bu devlet memurları da bir âlem" diye söylenerek içeri girdi. Hocamı muhabbetle karşıladı, kucakladı. Ba

"Senin için geldim! Ne demek doğum tarihini bilmemek!.."

Köy çocukları muallimlere karşı son derece itaatkârdı. O ise daha aşırı Hem utangaç, hem de onu okutan muallim karşısındaydı Hanımların kış aylarında işleri azalacak yerde daha bir artardı. Gece geç saatlere kadar çorap kazak örer, yamalık yamar, çocuklara hekâtlar anlatırlardı Hafızlık yaptığı için Abdülkadir imtiyazlıydı. Eli soğuktan sıcağa so

Gençler hep bir ağızdan: "Lütfen hocam bizi kırmayın!"

"Hocam, pehlivanlık yaptığını duymuştuk. "Güreşelim" demiyoruz, ama bir kol taşı atmadan da bırakmayız." Sağır Hocanın torunu İsmail Binici anlatıyor, şahid olduğu bir hadiseyi: "Öğle namazı vakti mi, yoksa ikindi mi Orasını tam hatırlamıyorum ama gündüz bir namaz vaktiydi. Gençler kıyasıya kol taşı atıyorlardı. Bizim köyde bu işte bayağı iddialı

Ağlayarak çıktıkları yayladan gülerek inmişlerdi...

Burada havalar kapanmaya görsün; ne dışarılardan giden gelen olurdu, ne de arayan soran... Yedi sekiz ay "ha öldü, ölecek" diye beklenilen Lütfü Hoca, eskisinden daha kuvvetlice ayaklanmış, vazifesine; kaldığı yerden başlamıştı. Herkes memnun, sevinç gözyaşları dökerken, o da mübarek ve muhterem hocasının şu beyitleriyle insanların hislerine terc

Lütfü Hoca, okuyor, kardeşi Osman da tatbik ediyordu...

Katran elde edildikten sonra, tarife göre arpa unu katıldı, macun kıvamında siyah bir hamur yoğruldu. Hayriye Hanım: - Mübarek olsun Bey! Ragıp üzülecek ama! - Niçin - En iyisi onun tekesi. Onu çok seviyordu. Çocuklar; "O senin, bu benim" diye gıdikleri kendi aralarında paylaşmışlar. Aha, Enâm'ı da getirdim. - Ben ona daha iyisini alırım. Ver bak