Ragıp Karadayı

Türkiye

Bütün ışıklı ayakkabıları denedi neredeyse!..

Yavrucağız soruları duymuyordu, şaşkındı, inanılmaz bir hâl yaşıyordu, çok çok mesuttu, sadece ve yalnız ayakkabılara bakıyor gülüyordu.Girdiğimiz ışıltılı ayakkabı dükkânındaki bütün ışıklı ayakkabılara âdeta büyülenmiş gibi bakıyordu küçük kızcağız. Sanki yeryüzünde bir tek kendisi ve sevdiği ışıklı ayakkabılar varmışçasına... Sırayla her birini

"Sana ışıklı ayakkabı almaya gidiyoruz Elif'ciğim..."

Elif'ciği, abisini ve babasını da arabama alarak binbir düşüncelerle dolu daha önce tesbit ettiğim mağazalara gidiyoruz...Evet, İstanbul! Yine sendeyim ve bu sana selâmım olsun ey müşfik anne! Sana "müşfik anne" diyorum; çünkü hazret-i Mevlânâ gönüllü olan sen, sana gelen kimseyi geri çevirmedin bugüne kadar. Şahit ol ey İstanbul ben de benden yard

"Babam hasta, üzülmemesi ve yorulmaması lazımmış!"

"Doktorlar 'çok yaşamaz' demişler babacığıma! O da gizli gizli hep ağlıyor... Bizden saklasa da ben her şeyin farkındayım!"Sorularıma devam ettim:- Babacığının hastalığı neymiş- Verem mi ne! Ama geçti diyorlar elhamdülillah, şükürler olsun. Şimdi iyi, sadece üzülmemesi ve yorulmaması lazımmış!- Peki ya kardeşin, onun nesi var- Tam bilmiyorum, dokto

"Senden kız kardeşim için yardım istiyorum!.."

Çocuk, bir şeyler demek istiyordu ama beceremiyordu nereden başlayacağını... Yutkundu, gözleri taşacak kadar doldu...Çocuğa öfkelenmemeye çalışıyordum:- Sana "aferin" mi deseydim Ne iyi ettin, diğer camları da kırsaydın bari!- !!!Çocuk, bir şeyler demek istiyordu ama beceremiyordu nereden başlayacağını... Yutkundu, gözleri taşacak kadar doldu, kısı

Kötü bir laf söylememek için kendimi zor tutuyordum!..

"Sen zahmet etmeseydin hocam, ben gelirdim!" deyince hayretim daha arttı. Hışımla ağzımı açmamla kapatmam bir oldu.Kanılmaz yalanlara,Basılmaz yılanlara,Hoca, dikkat edesin,Kaz gibi yolanlara!"Şey! Hocam!" Önce kekeledi, mahcup görünüyordu. Alt dudağını ısırır gibi yaptı;"Sen zahmet etmeseydin hocam, ben gelirdim!" deyince hayretim daha arttı. Hışı

Keyifle yaptığım kahvemi yudumlayacaktım ki!..

Söyleyeceğim şu ki; evimin her köşesinde ayrı bir alın teri, göz nuru ve emeğim vardı. Çalışıyor, kazanıyor ve isteğime göre de harcıyordum.Öyle bakıp durma sağa ve sola!Issız yerde kalma, düş hemen yola!Haydi, kalk git Allah yardımcın ola!Kervan göçer, dağ başında kalırsın.Yunus der, ortada kalmasın ölün!Boş şeyler konuşma, zikretsin dilin!Yabancı

Azmin elinden bir şey kurtulmaz!..

Bir kardeşimiz de senaryo yazmaya meraklıymış. "Nasıl yazılır, safhaları ne" diye soruyor.Arkadaşımızın ısrarla sorduğu bu suâlin yüreğimi burkan bir cevabı var. O da; "Ahi Evran" filmimiz. İşte o filmi hiç beğenmedik ve hiçbir şekilde de göstermedik. Sebebi ise uzun... Buradan yazıp başınızı ağrıtmayayım. En iyi dediklerimiz mutlaka var, vasat ola

Meşhur sözdür: "Kimse yoğurdumekşi demez!"

Hatıraları okuyan bazı arkadaşlar; yaptığımız filmlerimizden en çok "beğendiklerimizi" ve "beğenmediklerimizi" merak ediyorlarmış.Günün seher vaktindeki yüksek manevi havamın böyle bir kalp kırıklığıyla dengelenmesi boş bir şey değildi. Mevlâm azgın nefislerimizin şerrinden muhafaza buyursun.Ses gelir meler gibi,Dağları deler gibi,Gönülden yaralıyı

Kan ter içinde kalmıştım,yüzüm kızardı!..

"Şu elimde gördüğünüz gazetemizde ve dergimizde yayınlanmak üzere gece gündüz göz nuru dökerek çizdiklerim..."Samim Abi, başladı anlatmaya:- Kıymetli ve pek muhterem mesai arkadaşlarım, sizi sabah erkenden işinizden alıkoyduğum için özür dilerim, kusuruma bakmayın. Mühim bir iki sözüm var. Şu elimde gördüğünüz gazetemizde ve dergimizde yayınlanmak

"Ey fâni! Ne görüyorsun, etrafına bir baksana"

Koşturan insanlar, dünyadan bihaber masum çocuklar, İstanbul'un vazgeçilmezleri martılar, vapurlar, çeşit çeşit arabalar…İnsanların istekleri de beklentileri de bitmezdi bana göre. Bu hakikatler yetmez her daim kocaman hayaller kurarız, herkesten, her yerde büyük imkânlar bekleriz. Aslında ne kadar basit ve sadedir çareler; bir bardak çay ve taze b