Ragıp Karadayı

Türkiye

Herkes yol isteyen bir küheylan gibiydi!

Zavallı mesai arkadaşlarımın telaşının tersine; ben oldukça rahattım...Benim, kıymetli olduğuna pek inandığım meşguliyetim vardı ve üstelik meçhul bir misafir bekliyordum.Dışarıdaki ses:"Mümkün değil, o duymaz, duysa da duymazlıktan gelir. Sen o abiyi daha tanımadın mı""Tanımasına tanıdım da ne bileyim ters düşmek de istemem! Neme lâzım...""Sen, um

"Çok sıkıldığın anlarda kendine vakit ayırmasını bilmelisin!"

Daha açık konuş. Bir muammasın! Çözene aşk olsun. Ben de derdimi anlatmaya gelmiştim güya.Bana dedi ki:- Niçin susuyorsun Bak yarın güneş senin, benim ve bütün insanlar için yeniden doğacak. Ömrümüzden tertemiz bir sayfa daha açılacak. Tertemiz, pirüpak, gönlünü sarıp sarmalayacak, seni kucaklayacak yeni bir gün.- Tamam, anladım! "Her şey daha güze

Bazılarımız müsrif, kimimiz işin farkında bile değil!..

Hatıralarımın bu kadar cazip olmasının sebebi her şeyle âlâkalı olmasından dolayı değil, her şeye sahip olduğunu sanmasındandır.HOCA biri, hizmet için koşarsa,Sabrederek, güçlükleri aşarsa,Muhabbet ve hürmet ile coşarsa,Kadrini, kıymetini bil, orda dur!Güzel odur, asil odur, has odur. "OYLARIMIZ SİZE..."Hatıralarımı okurken "Ah NEFSİM! Sen neymişsi

Arkadaşım üzülmesin diye zoraki gülümsüyordum...

"Keşke gelmeseydim, bu durumu hiç görmeseydim. Paraya ihtiyacın var! Allah aşkına doğru söyle... İneklerim var, satar hemen yetiştiririm…"Bu basit entrika muhayyilemi daha beter alevlendirdi. Bir taraftan çarpılmış gibiydim. Bilgisayarın boş yeri, sandalye, dolaplar, uzun boş duvarlar, toplanmış yolluklar karşısında duruyor; "Oh, ne manzara, ne man

Arkadaşım "kendimi bir rüyanın içindesanıyorum!" dedi...

"Ragıp, bak biz okuyamadık" diyerek nasırlı ellerini gösterdi. Çatlaklarla doluydu. Zavallının üzüntüsü her hâlinden belliydi.Ertesi günü erkenden çıkıp geldi. Ben de masamı toparlamış henüz çayımı yudumluyordum. Çok hatıralarımız olan bu asil arkadaşım yerimi, imkânlarımı hayranlıkla takip ediyordu;"Ragıp, bak biz okuyamadık" diyerek nasırlı eller

Kafam, alacaklıların kaba sözleriyle doluydu...

"Sen onu boş ver Ragıp Bey, insanlık öldü mü Düne kadar İFPAŞ iyiydi de şimdi bir kriz yaşıyorsa, kötü mü oldu.."Gelen davetsiz misafirlerime hoş-beşten sonra gönderdiğim adamın baştan itibaren yaptıklarını anlattım. Zaten birbirlerini tanıyorlardı.Azalmaz dileklerim,Sabrı sabra eklerim,Gözlerim yolda kaldı,Gelen giden beklerim!- Sen onu boş ver Ra

"Bu işi bitirmeden gidersem kardeşim mutlaka gelir!.."

"Çattık be!" diye içimden geçirerek, tekrar masama yöneldim, bir pelte gibi koltuğa çöktüm. Adam da bütün ihtişamıyla karşıma dikiliverdi.Ben "Bu patavatsız adamı nasıl göndereceğim" suâline cevap ararken birden arkamda bitiverdi:- Yoksa sen de mi kaçacaktın- Ne kaçması- Herkes yağdan kıl çekilir gibi sessiz, sedasız kayıplara karıştı da ondan…- !!

İçim daralıyor, kalbim sıkışıyordu...

Ben bir muhatabıma iki kelam edemez, keyfiyeti anlatamazken büyüklerimizin hâlini düşündüm...Böyle birine ne demeliydim Makinalı tüfek gibi bir çırpıda saydı, döktü, demediğini bırakmadı. İçim daralıyor, kalbim sıkışıyor, münasip iki laf edip bîedep adama doğru dürüst cevap veremiyordum.Ben bir muhatabıma iki kelam edemez, keyfiyeti anlatamazken bü

Çini mavi gözlü, gülmez, sert, kababiri odama giriverdi!..

"Bey ben müdür, falan-filan anlamam! Siz belki bilmiyorsunuz. Ben dediğini yapan, tükürdüğünü yalamayan biriyim!.."Hey gidi günler hey! Gel de unut unutabilirsen...Oyuna, oynaşa, hiç meyil verme!Bahaneler bulup ipe un serme!Kibirlenip durma, göğsünü germe!Sevip sevilenler tatlı dilinden,Kimse kurtulamaz, ecel elinden!Bir İskender geldi, âlemi gezdi

"Eşkıyalık hep dağda mı olurmuş" kelimeleri döküldü dudaklarımdan

Hayret! Büyücü rolündeki bu adamı Delibalta, alttan yani karnından bıçaklamıştı rol icabı. Bu ise burnundan dolayı şikâyetçi.İşte Delibalta filminin bu sahnesinde büyücüyü oynayan iriyarı oyuncunun burnunda sivilce çıkmış, sonra büyümüş çıban olmuş. Aynaya bakmış, yüzü gözü de şiş... Bunu nasıl paraya çevirebilirim uyanıklığıyla o zamanın magazin m