Ragıp Karadayı

Türkiye

"Bu saçma soruları boşuna sormuyorsun herhâlde!.."

Düşündüğüm gibi de yaptım... Çünkü çok hak etmişlerdi. Hep kendi meselelerini mühimsiyorlar ama herkesin derdinin olabileceğini hesaba katmıyorlardı. Dünyada her şeyin ahiri yani sonu geliyordu da kötülerin asla... Hatta gittikçe çoğalıyorlardı da.Bunlardan, açıkça ateist geçinen, hatta bu inançsızlığıyla, bir maharetmiş gibi iftihar eden biri karş

"Merak ettim anlatacağınızı hadinazlanma, dinliyorum!"

Gülüşerek, muhabbetle kucaklaştık, yeniden buluşmak üzere ayrıldık Nefise Doktorumun yanından... Eve gidip çocukları banyo yaptırdım. Onlara pijamalarını giydirdim odalarına gönderdikten sonra ben de iki kahve yapıp çok yorulan Sevgili Tanju'mun yanına gittim, ona dedim ki;- Bizim bugünkü maceramız, bana neyi hatırlattı biliyor musun- Nereden b

Kafamda hâlâ çözülmemiş meseleler vardı

Benim en büyük mânim çalışma şartlarım ve iş arkadaşlarımdı. Onu çok geç fark ettim. Baksana hayalleri bile yarıştırıyorlar, böyle bir ortamda bazılarının memnun olmayıp darılması sık sık olabilecek şeylerdendi. Ha şu da var ki şahsen ben yaşamak için çalışmak tezini daha çok müdafaa ediyordum. Nefes almak istediğimiz zamanlar illa ki oluyor ya da

"Ne kusursuz insan ara, ne de insanda kusur!.."

Jale'nin, doktoruna karşı hayranlığı artmıştı:- Ne saadet, güzel huyu ve davranışlarıyla harikalar oluşturanlara... Bak sizin makamınızda sizi incitecek tutum ve davranışlara girdiğim hâlde edebinizi, adabınızı, kibarlığınızı ve hanımefendiliğinizi bozmadınız. Sarsılmaz yerli kaya gibi dimdik durdunuz. Size hayrandım daha çok arttı bu hissiyatım.-

"İnsanı büyük yapan birtakım hususiyetleri vardır..."

Nefise Doktor konuyu şöyle bağladı:-Aslında "agresif" yerine "asabiyet" deseydim bu sefer de "O da ne demek" diye izahat isteyecektiniz. Biraz da kolay anlaşalım diye yaygın kelimeleri kullanmak durumunda kalıyorum.- Her neyse gelelim senin mevzuya.- Benim mevzu neydi "Kendi medeniyetimizde her şeyin en âlâsı var ama bilmiyoruz..." diyordum. Bakını

"Şanlı ecdadımız bu hususta en âlâsını söylemişlerdi..."

Nefise Doktor:- Yani Yunanlılardan saydığın ondan ziyade isme karşı dört peygamber ismi sayabildin Jale Hanım!- Maalesef! Hani bir gün demiştiniz ya "Dervişin fikri neyse zikri de odur..." diye. Bize ne verildiyse; ne fazla ne eksik onları aktarabiliyoruz... Sonra o saydığım peygamber isimlerini de annemizden, babamızdan, komşularımızdan duymuştuk.

Neticede eden kendine ediyorJale Hanım...

Jale:- Çok eksiğim var çok! Ben az kaldı deli olacaktım birkaç dakika çocuklar gözümün önünden uzaklaştılar diye. Onlar nere, bizler nere Uçurum var aramızda hem de çok derin...- Neticede eden kendine ediyor Jale Hanım.- Maalesef! Öyle, buyurduğunuz gibi. Bir başka sayfaya da şöyle bir şey yazmışsınız:Sırlar âlemine kanat çırpan kuştum.Alçaktan çok

"İş öyle sanıldığı kadar da kolay değilJale Hanım!"

Jale:- Şimdi ben aynı duâyı ediyorum dilim döndüğünce. Senelerdir yanınıza gelip gidiyorum size hak veriyorum, dışarı çıkıyorum, o renkli hayata takılıp kayboluyorum. Allahü teâlâyı, ahireti, hesap gününü hatırlatacak kimse bulamıyorum.- Bu devir ahir zaman Jale Hanım! Zulmet yağıyor insanlığın üzerine. Bizler çok okuyup iyilerle görüşerek ayakta k

Acil serviste Enes'im de bizler de rahatlamıştık...

Nefise Doktor; "Müslüman tevekkül ehlidir, acele etmez, sebeplere yapışır, çok çalışır, şikâyet etmez, müsrif değildir, gayr-i meşru işlere tevessül etmez, az yer, az konuşur, az güler, daima tefekkür hâlindedir. Kendini değil muhataplarının iyiliğini, menfaatini düşünür, yalan dolan asla olmaz, içi dışı bir; Mevlânâ Hazretlerinin buyurduğu gibi: '

"Canım yavrum neyin var senin, kim ne yaptı.."

Ayakkabısız tabanlarıma batan dikenlere, çakıl taşlarına aldırmıyordum. Saniyeler saat kadar uzamıştı. Sol yanıma inceden bir ağrı girdi.Yanlarına bitkin vardım. Canım evladım yerde acılar içinde kıvranıyordu. Gözyaşları toprağa karışmıştı. Tozlu yüzünde yol yol iz olmuştu. Sol yanının üzerine yatmış, bacağını tutuyordu."Yavrum, kuzum ne oldu sana"