Ragıp Karadayı

Türkiye

Bir despot, tarif edilemez bir diktatör gibiydi!..

Müdürümüz, bütün kuvvetiyle, avazı çıktığı kadar hareketlerin nasıl yapılacağını tekrarlarken bütün talebeler gözlerini, açılan kapıya çevirdi.Çayır yılansız olmaz,Çok söz yalansız olmaz,Şüpheliden kaç Hoca!Çok mal haramsız olmaz!"Çiçeği burnunda, yeni açılan bu okulun ilk talebeleri sizlersiniz. Geri kalmış bu bölgenin aydın, okuyup yazan öncüleri

"Sakın ha yanlış anlamayın,hiç kimseye öfkem yok!.."

Anlayacağınız onüç yaşında ilm-i siyasetin lüzumunu tam kavrayamasam da ne demek olduğunu sezmiştim.Bu hadiseden sonra, bütün tahsil hayatım boyunca babamın mesleğini ağzıma bile almadım. Sorduklarında hep; "çiftçi" diyordum,hiç "imamdır" demedim...Anlayacağınız onüç yaşında ilm-i siyasetin lüzumunu tam kavrayamasam da ne demek olduğunu sezmiştim.S

"Küçük çocuğun bu büyük tablosuna ne dersiniz!.."

"Unutmayın, piyes ekibine Ragıp'ı da dâhil edin. Her gittiğimiz yere o da gelecek. Bir şey veremiyoruz, emeğinin karşılığı bu olsun bari"Müdür, zaman bulup anlatılanlara katılamıyor; "Hocam beğendiniz mi" sualine ise cevap veremiyordu. Acaba bana yaptığı haksızlığı mı düşünüp üzülüyordu Resmi yaptıran hocamın sesiyle hayallerimden uyandım."Ragıp'ı,

İşte bez, işte boyalar ve fırçalar...

"Yani anlayacağın, sizin Beyler köyünün ilkbahardaki hâlinin resmini yapacaksın bu beze...""Bak oğlum, senin çizgilerini tanıyor, resim kabiliyetini biliyorum. Bu beze bir manzara resmi yapacaksın. Gökdağ'dan çıkıp köyünüzden geçen ve menderesler çizerek buralara kadar gelen çayı. Tabii kenarlarında söğüt ve kavak ağaçları da olacak. Çayın üzerinde

Duyduklarım karşısında başım döndü, gözlerim karardı...

Suçu, kusuru, kabahati olmayan bir çocuğa, üstelik talebesine nahak yere böyle galiz bir küfür, çok ağırıma gitmişti.Müdür, numaramı söylemişti, üzüle, büzüle yaklaştım."Şapkanı niye örtmüyorsun""!!!""Sana diyorum miskin herif, şapkan neden elinde""İstiklâl Marşı okunuyor sandım...""Kulakların sağır mı, hiç öyle hava var mı""!!!"Şapka, burada da ba

Çok sevdiğimiz hadememiz Nazım Dayı, pek üzgündü!..

"Gaak, gaak" diye kasvetli ötüşleriyle sanki; "kar, kar" demek isteyen kurnaz karga sürüleri, dumanlı havanın donuk hüznünü daha beter artırıyordu.Küçük ve şirin köyümüz, erken olmasına rağmen bütün canlılığıyla ayaktaydı. Uzaktan yakından horoz ötüşleri, köpek havlamaları, erken uyanmış çocukların ağlaması, açılan kapıların gıcırtıları, sabahın se

Kafama takılan tek suâl; yarınmektebime nasıl gideceğimdi

Ne güzel masumiyetti bu karın yağışı; kirin üstüne de yağardı, temiz toprağın, taşın, taze çimenlerin üzerine deKÜÇÜK ÇOCUK, BÜYÜK TABLOTatilde Sütpınar Köyüne gelmiştim. Sabah erkenden evin dış kapısını açtığımda şaşırıp kaldım. Önümde kardan bembeyaz bir duvar yükseliyordu. Meğer gece boyu o kadar çok kar yağmış ki kapımızın önünü tamamen dolduru

"Şimdi ben ne yapacağım" diyedüşünürken komşular yetişti...

Köyden getirdiğimiz lavaş ekmekler, civil peynir buz kesilmiş... Sobanın yanı başında kovadaki su tamamen donmuş ve bir taş gibi olmuştu.Bu fırtınalı gecede yine sobayı yakamamıştık, elbiselerimizi de çıkarmadan, titreyerek aynı yatağa girdik, başımızı yorganın altına gizleyerek nefesimizle ısınmaya çalıştık. Neden sonra uyumuşuz. Hiç de üstümüzü a

Evde en enteresan olansaodamızınkapısı yoktu!..

Kare şeklinde, iki duvarında ikişer penceresi olan ve hiçbir yapı kaidesine, hiçbir inşaat esasına uymayan tuhaf bir yerdi bu evimiz.Eski ismi Verintap yeni ismi Otlutepe köyünden ilk mektep arkadaşım Çakimetlerin Aziz ile birlikte kalıyorduk. Kare şeklinde, iki duvarında ikişer penceresi olan ve hiçbir yapı kaidesine, hiçbir inşaat esasına uymayan

Odaya girdiğimde Yılmazöğretmenimi gördüm...

Nineciğimin ismini duyunca toparlandım. "Ragıp, evladım! Bakkaldan bir paket çay, bir kilo da şeker al gel. Oyalanma, misafirimiz var" dedi.EfraimDayı, güllü dallı eteklerini savurarak yanımızdan geçen komşunun küçük kızına; "Babana selâm söyle Gülpaşa..." dedi, konuşmadan onun da kimin kızı olduğunu ve adını bildi.Köy yerinde umumiyetle sokaklar b