M. Latif Salihoğlu

Yeni Asya

En büyük makam daima Kurân'ın

Risâle-i Nur Talebelerine karşı zaman zaman çok haksızca ve insafsızca isnatlar, ithamlar yapılıyor.Meselâ deniliyor ki: Bunlar, (haşa) peygamberi önemsemezler; sürekli Bediüzzaman'dan söz derler. Bunlar, (haşa) Kurân'ı bile önemsemezler; devamlı şekilde Nur Risâlelerini okurlar. Hariçten bakan art niyetli kimseler, ne yazık ki tabloyu öyle okurlar

Nur ve Gül Fabrikası: İkiz göz gibiler; bir görürler

Risâle-i Nur'un ilk telif ve intişar ettiği Isparta'da iki mânevî fabrika tesis olundu: Nur ve Gül fabrikaları.Nur fabrikasının hademe ve sahipleri, İslâmköylü Hafız Ali'nin (1898-1944) şahsında temsil edilirken, Gül fabrikası ise, Isparta Senirceli Hüsrev Altın-başak'ın (1899-1977) sahipliliğinde zikrediliyor. Hüsrev Efendi, Nurları yazmakta ve bi

Unsurları kaynaştırma formülü

Farklı din, dil ve etnisiteye bağlı insanları birbirine yakınlaştırıp kaynaştırmak için güvenilir nitelikte birtakım ortak paydalara ihtiyaç var: Devlet, millet, bayrak, vatandaşlık, dindaşlık, adalet, hürriyet, demokrasi, cumhuriyet gibi birbirler...Kezâ, Allahımız bir, Peygamberimiz bir, kitabımız, kıblemiz gibi birbirler... Paha biçilmez bu değe

Tek adamcılık, toplu iflâsa götürür

Bir önceki yazıda da ifade ettiğimiz gibi, küfür ve dalâlet cereyanı, bu zamanda bir şahs-ı manevî sûretinde hükmediyor.O küfrî cereyanın zındık taraftarları da istiyorlar ki, iman ve hidayet cenahında olanlar fani ve çürütülebilir şahıslara bağlansın. Faaliyetlerini öyle idame ettirsin. Yani, ehl-i imandan olanların iradeleri şahısların eline geç

Şahs-ı mânevî metindir, galiptir

Eski zamanlarda daha çok hükümetleri temsil eden liderler arasında çatışma-kapışma yaşa-nırdı. Hangi tarafın lideri daha zeki, bilgili, tecrübeli ise, diğer tarafa galebe çalar, üstünlük sağlardı.İçinde bulunduğumuz şu dehşetli Âhirzamanda ise, şartlar büyük ölçüde değişmeye başladı. Şahs-ı vahitden ziyade, şahs-ı mânevî hükmediyor. Şahs-ı mânevî d

Gaddar "ikinci nefs-i emmâre"

Hani söylenir ya "Tebdil-i mekânda ferâhlık var" diye. Bizimki de o hesap. Nakl-i mekân ederek ve bilhassa tefekküre sevk eden, ferâhlık veren mekânları tercih ederek okuma seans-larına devam ediyoruz.Bir başka tabirle, Toroslar'da yaşayan yörükler misâli, biz de bu büyük dağ silsilesinde konar-göçer olduk. Mersin civarındaki Toroslar mevkiinde son

Kâfir ile münafık, casus ile hâin farkı

Okuma programına katılan kardeşlerle birlikte, Risâle-i Nur'dan okuduğumuz bahisleri yine birlikte mütalaa ve müzakere etmeye devam ediyoruz.Yazının başlığında gördüğünüz tâbirlerin geçtiği yerleri yine aynı müşterek ruh, duygu ve düşünce ile müzakere etmek için, her bir kardeşimiz risâledeki yerlerini bulup okuyor. Daha iyi anlamak için, gerekirse

Şahs-ı mânevinin şifâ duâsı

Hastalıkların olağanüstü derecede çoğaldığı bir zamanda yaşıyoruz.Bakıyorsunuz, bazı evlerin ecza deposu dolup taşıyor. Arta kalanlar, başka dolap ve çekmecelere taşınıyor. Kimileri adeta hastalık hastası olmuş; ilâç kullanmadan edemiyor, duramıyor. Öte yandan, hastahaneler de tıklım tıklım. Bazı şehirlerde, muayene için randevu almak bile müşkil b

Bekir Ağa'dan "Koreli Recep" Ağabeye

Barla Lâhikası'ndaki "Adilcevazlı Bekir Ağa"nın mektubunu okurken, gayr-ı ihtiyarî olarak 2013'te vefat eden Aksekili Recep Koval Ağabeyi hatırladık.Nur dairesi içindeki isimsiz kahramanlardan bu iki zâtın ismini aynı anda hatırlama-mızın sebebini şu şekilde sıralamak mümkün: İkisi de ümmi idi. Ümmilik (okuma-yazmaları yok) ile beraber, ikisi de al

Minnetsiz hayat prensibi

Bazı kimselerin zayıf damarı, paraya, servete, maddiyata düşkünlük şeklindedir.Böyleleri doymak nedir bilmezler. Maddî yönden ne kadar zengin olursa olsunlar, gözü daha fazla kazanmakta olur. Nasıl servetime servet katabilirim diye hesap-kitapla meşgul olurlar. Daima aç gözlüdürler. Gözlerini ancak toprak doyurur. Minnetsiz ve fakat huzurlu bir hay