Şahs-ı mânevî metindir, galiptir

Eski zamanlarda daha çok hükümetleri temsil eden liderler arasında çatışma-kapışma yaşa-nırdı. Hangi tarafın lideri daha zeki, bilgili, tecrübeli ise, diğer tarafa galebe çalar, üstünlük sağlardı.

İçinde bulunduğumuz şu dehşetli Âhirzamanda ise, şartlar büyük ölçüde değişmeye başladı. Şahs-ı vahitden ziyade, şahs-ı mânevî hükmediyor. Şahs-ı mânevî daha metin olduğundan, mücadeleden galip çıkma şahsı daha yüksektir.

Şayet bir tarafta tek adam, diğer tarafta şahs-ı mânevî olmak üzere meydan muharebesine girse, şahsın mağlup olma ihtimali kuvvetlidir. Hatta, "şahıs peşinen mağluptur" denilebilir.

İşte, bu meselenin püf noktasını eserlerinde mükerreren nazara veren Hz. Bediüzzaman, Emirdağ Lâhikası isimli eserinde şu ifadeyi kullanır: "Eski zamana benzemez. Şahıs ne kadar da harika olsa, şahs-ı mânevîye karşı mağlûp olmak kabildir." (Age: 729)

Bu zamanda küfür ve dalâlet cereyanı bir şahs-ı mânevî olarak hükmünü icrâ ediyor. Ona karşı da, elbette ki yine bir şahs-ı mânevî suretinde mücahede meydanına çıkmak icap ediyor. Aksi halde, altta kalarak mağlup düşmek kuvvetle muhtemeldir.

Nitekim, Kastamonu Lâhikası ve Tarihçe-i Hayat isimli eserlerde bu husus pek tesirli bir şekilde şu sözlerle dikkat nazarlarına sunulmuş:

(Bu zaman cemaat zamanıdır. Ehemmiyet ve kıymet, şahs-ı maneviye göre olur. Maddî ve ferdî ve fâni şahsın mahiyeti nazara alınmamalı." (KL: 8)

"Bu zaman, ehl-i hakikat için, şahsiyet ve enaniyet zamanı değil. Zaman, cemaat zamanıdır. Cemaatten çıkan bir şahs-ı mânevî hükmeder ve dayanabilir." (TH: 127)

Aynı mânâları ihtiva eden misâlleri daha da çoğaltmak pekâlâ mümkün. Bilvesile, bir-iki iktibas daha vererek mevzuu toparlamaya çalışalım.

Mesnevî-i Nuriye'den: "Zaman cemaat zamanıdır. Cemaatın ruhu olan şahs-ı mânevî daha metindir." (Age: 87)

Sünûhat'tan: "Şimdi ise, zaman cemaat zamanıdır. Hâkim, ruh-u cemaatten çıkmış, az mütehassis (duyarlı, fakat hissî değil), sağırca (her söze kulak asmayan), metin bir şahs-ı mânevîdir ki, şûrâlar o ruhu temsil eder." (Age:51)

Bizler öyle dehşetli bir zamanda, öyle bir helâket ve felâket asrında yaşıyoruz ki, yıkıcı hâkim cereyanlara, fırtınalara karşı kendini muhafaza edebilmek hiç de kolay görünmüyor. Aynı yıkıcı tehlikeye bilhassa hayat-ı içtimaiyeye temas eden Risâle-i Nur talebeleri de maruzdur.