Ya aydınlatır, ya karartırsın

Ana hatları itibariyle, insanların sevk ve idare edilmesinde herkesin ve hepimizin önünde iki tercihli yol var.

BİRİNCİSİ: Soruların cevap bulduğu, meselelerin izah edildiği, zihinlerin rahatladığı, kalbin ferâhladığı, şevk ve ümit hissinin canlılık kazandığı, gayret ve çalışma azminin teşvik edildiği, velhâsıl insanların mutlu kılınmaya çalışıldığı aydınlık yol.

İKİNCİSİ: Birincinin tam aksine olarak, soruların cevapsız kaldığı, dahası soru işaretlerinin daha da ziyadeleştiği, müşkil meselelerin izah edilemediği, zihinlerin fesada verildiği, kalbin kararıp daraldığı, ümitsizlik ve karamsarlık havasının pompalandığı, gayret ve çalışma azminin kösteklendiği, velhâsıl insanların mutsuz ve huzursuz edilmeye çalışıldığı karanlık yol.

Uzak-yakın gittiğin hemen her yerde, şu iki cenâhın varlığına şahit oluyorsun. Kimi seni bu yana çekmeye gayret ederken, kimi de seni öbür tarafa doğru itmeye çalışır.

Aydınlık tarafa çekmeye çalışanı dinlerken ferâhlarsın, zifiri yöne seni itmeye çalışanların yanında ise için kararmaya başlar.

Nur gösterenler, genellikle nasıl bir iş yaptıklarının şuurunda olurlar. İç karartanların durumu ise farklılık arz ediyor: Kimi bilerek yapıyor, kimi de bilmeyerek ve hatta farkında bile olmayarak mütemadiyen karamsarlık havasını basıyor. Belki de kendi iç dünyası kararmış olduğu için, o da çaresiz onu yansıtmaya çalışıyor.

Birbirine zıt yönde uzayıp giden bu yollara sevk edilenlerin başında, şüphesiz çocuklar ve gençler geliyor. Yani, kimilerinin "Z kuşağı" dediği yeni nesil.

Bu yaşa grubuna yönelik tablo da ortada apaçık şekilde görünüyor: Bir tarafta helâl dairede, iman ve hidayet dairesinde hayatını sürdürmek için olağanüstü bir gayret, ferâgat ve fedakârlıkla çalışıp didinen genç bir nesil var. Diğer yanda da, her türlü harama bulaşabilen, her çeşit kebâirle hayatını zehir ederek, ufunetli bataklıklar ve karanlıklar içinde düşe kalka giden yine aynı kuşaktan farklı bir nesil var.

Bozulanların içinde, şüphesiz kalbi ölmemiş, aklı sönmemiş olanlar vardır. Ancak, mizaç o derece bozulmuş, irade o derece zayıflamış ki, bir kısmı kendini hemen hiçbir tehlikeden koruyamaz hale gelmiş.

Kendi gençliğimiz, dünyaya da bir örnek, bir emsâl, bir numunedir.

Zira, Üstad Bediüzzaman'ın tâbiriyle "Dünya büyük bir mânevî buhran geçiriyor."

İşte, şimdi tam da o buhranlı devrin içinde bulunuyoruz. Evlâdımız, nesillerimiz, alevleri göklere yükselen ateşlerini içinde cayır cayır yanıyor. Hem, bu nasıl bir yangındır ki, nesillerin dünyalarını da, âhiretlerini de yakıyor