Enver Paşa mı, Kemal Paşa mı

Her yıl Mart'ın 18'inde Çanakkale Zaferi kutlanırken, şahıslar-komutanlar bazında öncelik Mustafa Kemal'in mi, yoksa Enver Paşa'nın mı olmalı

Yaklaşık yüz senedir öncelik Mustafa Kemal'e verilerek Çanakkale Zaferinden ve Gelibolu Muharebelerinden söz ediliyor. Resmî tarih görüşü itibariyle yazılanlar, konuşulanlar, anlatılanlar hep bu yönde.

Oysa, bunlar külliyen yalan, yanlış, uydurma, düzmece şeyler.

Dolayısıyla, durum tam tersine olmalıydı. Çanakkele'de komutan olarak Enver Paşa önde tutulmalı ve öncelikli görülmeliydi.

Sebebine gelince:

Mustafa Kemal ile Enver Paşa aynı yaşlardadır. Aynı tarihlerde (1881) doğdular. Eşit seviyede okul okudular. Aynı "Harbiye Okulu"dan diploma aldılar. Evlenme yaşına geldiklerinde de aynı kıza (Naciye Sultan) talip oldular.

Ne var ki, Saray'a dâmat olan Enver Paşa, komuta kademesinde hızla yükselirken, Mustafa Kemal onu bir hayli geriden takip etti. Öyle ki, Çanakkale Muharebeleri esnasında Enver Paşa "Padişah vekili" olarak Osmanlı Ordularının Başkumandanı (Erkân-ı Harbiye Reisi) iken, Mustafa Kemal "Yarbay" rütbesindeydi. Yani, henüz "Paşa-General" bile değildi. Dahası, 18 Mart'ta kazanılan Deniz Zaferi günlerinde Çanakkale'de bile değildi.

Bütün bu anlattıklarımızın aksi yönündeki bir iddianın ispatı mümkün değil.

O halde, niçin Çanakkale Zaferinin bütün şerefe Mustafa Kemal'e veriliyor da, Enver Paşa adeta kocaman bir HİÇ yerine konuluyor

Böylesine yalan bir tarihe kim niçin inansın Biz niye inanalım

Doğru tarihe inanan kimsenin utanmasını gerektirecek bir sebep yok; o halde, büyük kabul görmüş olan şu meşhûr söz ile "Yalan söyleyen tarih utansın" demeli.

Savaş sonrası kazanılan zafer, şahıslara değil, orduya ve neferata verilmeli. Tâ ki, sevap ve itibar birden binlere çıksın.

Aynı şekilde, hatalar, kusurlar, mağlubiyetler şahıslara, komutanlara verilmeli ki, binler günah birlere insin.

Doğrusu budur, hakikat- hâl de böyle olmasını gerektirir.

Ne yazık ki, bilhassa son yüz yıllık tarihimizde bu hakikatin adeta tam tersine, tam zıddına gidilmeye çalışılıyor.

Bu bakış açısını kabul etmek durumunda olmadığımız gibi, bu türden resmî dayatmalara boyun eğmek zorunda da değiliz.