Ünal Bolat

Türkiye

Elli yıl dediğin nedir ki

"Dolabım giysilerle dolu. Birini seçer giyerim. Üstümdekiler çirkin mi" dedi... Nişanlımın komşu kızının nişanı bir sene önce Fatih'te bir düğün sarayında olmuştu. Sonra da düğünü Boğaz'da yapmışlar. Takıya boğmuşlar gelini. Damadın babası, gelinine düğün hediyesi olarak sıfır kilometre kırmızı bir araç hediye etmiş. Bunları anlattıktan sonra ded

"Baba çok üşüyorum..."

"Onun da beş yaşında bir kız çocuğu varmış. Depreme gece uykularında yakalanmışlar..." Deprem bölgesine ait hatıramı anlatmaya bugün de devam ediyorum...Bana emanet bir araç ayarlayabileceklerini söylediler. Ona da gönlüm razı olmuyordu. Tam bu esnada telefonum çaldı. Arayan asker oğlumdu. Kısaca hâl hatırdan sonra durumu anlattım ve oğlum, Allah o

Çocuklar gülsün diye

"İftar sonrası ramazan ile özdeşleşmiş Hacivat ve Karagöz gölge oyunu sunacaktım..." Efendim 6 Şubat depreminde yaralanan gönüllere bir nebze teselli için gayret ediyorduk. Amasya'da da merkez şubesi bulunan bu derneklerden biri bizi de davet etmişti. Çocuk tiyatrosu ile meşgul olduğumuzdan oradaki kıymetli çocuklarımızın yüzünde küçük de olsa bir

Teşekkür ederek ayrıldılar

İkisi de "Yahu kardeş sana dün akşam kaba davrandık ceza kestik özür dileriz" dediler... Gazete bürosunda iken yaşadığım hatıramı anlatmaya bugün de devam ediyorum. Emekli M. Ali Başçavuş servis ve abone işlerine bakardı. Dükkânın büyük tarafında da ben ve muhasebeci otururduk. İkindi vaktiydi. Baktım o akşam bana ceza kesen iki polis, büronun ön

"Sen kendini ne sanıyorsun"

"Araba da kapının önünde çalışır durumdaydı. Arabaya bindim. Baktım iki trafik polisi" Gazete bürosunda iken yaşadığım hatıramı anlatmaya bugün de devam ediyorum.Hanıma demiştim: "Bizim geliş saatlerimiz belli olmaz. Meraklanma. Ölürsek zaten cenazemiz gelir, ölmediysek zaten biz geliriz."Allah razı olsun o hanımlar da bizleri sabırla beklerlerdi.

"Ben de senin gibiyim..."

Üçümüz de gülmeye başladık. "İş güzel gidince yemek yemeyi bile unutmuşuz." Yıl 1992-93. Türkiye gazetesinde büro müdürü ve koordinatör olarak çalışıyordum. Yaşım 29, o yıllarda hummalı gayretli bir çalışma içerisindeydik. Akhisar çevre ilçeler olan Soma, Kırkağaç, Gördes, Gölmarmara bürolarına da koordinatör olarak ben bakıyordum.Türkiye genelinde

Kaybetme korkusu!..

"Her kaybolan yavrudan sonra evden bir cenaze çıkmış gibi büyük üzüntü duyardık..." Bir çocukluk anımı paylaşacağım. Biz çocuklar yaylada keklik yavrusu tutar, onları büyütmeye çalışırdık. Genellikle haziran ayı içinde keklik yavruları yumurtadan çıkardı. İlk birkaç hafta uçamadıkları gibi, doğru dürüst kaçamazlardı da. Özellikle sabahleyin güneş

Bir orta yolu yok mu

"Okul dağılırken baktım. Daha kapıyı çıkar çıkmaz öğrenciler sigaralarını yaktılar." Meşhur sözdür. Kara tahta başında tebeşir tozu yutanlar öğretmenlikten kolay kopamazlarmış. Bürokrasinin zaman zaman kendini hissettiren çıkmaz sokakları, hantal ve biraz da liyakat tanımaz tavırları bunalttığında "kara tahta başına dönsem mi" dediğim olmuştur. D

Anne ile kız çocuğu

Çocuk kalbi der geçeriz... Öyle anlar olur ki aradan elli sene geçse hafızanızda taptaze durur... Yıllar öncesinde bir cuma günü idi. Giyinip ofisime gitmek üzere yola çıkmıştım. Bizim sokağı geçtim, istikametim üzere olan yokuş aşağı yürümeye başladım. O sırada orta yaşlı bir kadının 12-13 yaşlarında saçları örmeli bir kız çocuğuna sesinin çıkt

Yaşlılara onur veren hizmet

İbadetlerimizi âdet ve hurafelerden ayrı tutacak kadar ferasete ihtiyacımız var. Zenginlik ölçüsü olduğu için küçük kız çocuklarına demirden ayakkabı yaptırıp "ayakları büyümesin" diye kendi evlatlarını küt kötürüm yapan aileleri, ya da ölen kocasına sadakat adına kendini yakmaya zorlanan kadınların dramını değil de Japonya'da Narayama Dağı etekler