Cem Sancar

Sabah

Beyaz zenciler

Yağmur mevsimi geldiğinde dereler taşar, geniş çayırları sel basar, tarlalar o yıl daha bir bereketlenirdi. Evlerde sobalar yanar, pencere kenarlarında ekmeğe margarin sürülüp üstüne toz şeker ekilir, ileriki yaşlarda başa gelecek damar sertliklerine giriş yapılırdı... *** Küçük çocuklar, lastik çizmeleri ve ayazda üşümesinler diye fanilaların altı

Şekil, önümden çekil

Önce çocuktuk, ağzını yaya yaya eş...e...k diye bağıran adama neden güldüklerini anlayamadık. Sonra aynı filmlerde "ârif" adını üçkağıtçıya, "kâmil" adını aptala çıkaranlara şaşkınlıkla baktık. Büyüklerimiz kâmil bir insan olursun inşallah evlâdım derken, aptal ol demek istememişti herhalde. Sonra tıfıllığımızda her ramazan gezdiğimiz İstanbul'un

Filistin: Aşk ateşini yaktı

Bir şeyler oluyor, diriltici bir rüzgâr esiyor, duyuyor musunuz O sözü hatırlamalı: Olanda hikmet vardır... İsrail Siyonizm'i ifşa oldu. Bundan sonra ne yaparsa yapsın, dünya Filistin için ayakta olacak. Sumud Filosu küresel çapta anti Siyonist direnişin ilk örneğini verdi. Gezegenin bütün meydanları "Çok Yaşa Filistin" nidalarıyla, Filistin'e yakı

Gölgeler arasında

"Bizim bedenlerimiz birer evdir. Ruhlarımız o evlerde birer konuk. Ey Allah'ım, biz yokuz; bedenlerimiz de canlarımız da Sen'in gölgenden ibarettir! Aslında tenlerimiz de misafir olan canlarımızın canı da Sen'sin..." Divanı Kebir'de Mevlânâ böyle demiş. Beden bir evdir, ruh ise o eve geçici olarak uğramış bir misafir. Ev bu dünyaya aittir. Fakat r

Ne kadınlardı ama!

Bazı kadın yazarlarımızı, düşünürlerimizi nasıl da yok saymışız. Sol-Kemalist kadın yazarlar öyle mi ya Sol-Kemalist'ten kastım; Osmanlı-İslam Medeniyetiyle ipleri koparma faaliyetinin çizdiği penaltı noktasında kalan... Tek partinin keyfe keder sahnesinde solculuk oynayanlardır. Marksizm bir moda olarak yaşanırken bu yazarlarımız da o dalgadan bes

Eylül'dü, sakallıydı gençliğim

Eylül'ün ışığı düşünce İstanbul Üniversitesinin Süleymaniye Camiine akan duvarlarındaki sarmaşığa... Cuntalardan yeni çıkmış saz bedenli gençliğim, kuru fasulyecilere, öğrenci kafelerinin ucuz çayına dadanırdı. Pek fazla kahkaha atılmazdı oralarda, sessiz sakin satranç oynanırdı. Ben susup Mimar Sinan'a bakardım. İçimde yaşayan, işkencelerde taci

Mafya Kafası

Arka mahallelerin Apaçi denilen çocuklarına, olaysız gün geçmeyen kriminal semtlerin evlatlarına, "Büyüyünce ne olmak istiyorsun" diye sorsak... Acaba kaç kişi "Mafya Babası" cevabını verir Sadece erkek çocuklar mı ya kızlar Kızlar da mafya babasının sevdalısı olma düşünde midirler, ne dersiniz *** 14 yaşında kızların 24 suçtan sabıkalı sevgilileri

Kuantum dediğin bir ince âyet

Uykudadırlar ölünce uyanırlar... Böyle demiş o peygamber. Adı geçince kalbimizin selama durduğu o insanıkâmil. Hayat dediğiniz şey demiş, uzun bir yolculukta bir lahza dinlenmek için ağaç gölgesinde yaptığımız şekerlemedir ancak... 90 yaşlarındayken anneanneme sormuştum, bu kadar savaşlar gördün, işgaller idamlar gördün ne düşünüyorsun, nasıl ge

İstanbul ağrısı

Burası İstanbul'dur, şairler bu afitabın sürme gözleri karşısında deli divâne olmuş ilanı aşk etmişlerdir. Benim gençliğimin ozanı Attilâ İlhan daha bir dobra konuşmuş "Ulan İstanbul" demiştir. Hani o bağrımız yandığında kendi kendimize söyleriz ya: "Ah ulan ah!" Tam da öyle... *** Ne olursa olsun ne zarar verilirse verilsin güzelliğinden bir gram

İstanbul İrfanı

İstanbul'dur bu. Çiçek isimli ve dahi çiçek gibi zarif bilgeler bahçesidir burası. Vaktiyle yazmıştım, "Sümbül Sinan" diye bir ermişimiz vardır, bilir misiniz Sinan istidatlı insan. Medreseler fıkıhlar şunlar bunlar derken, bir aziz insan bulmuş ayaklarının dibine oturmuş can kulağıyla dinlemiş. Bir gün Ustası öğrencilere çıkın bana sümbül toplayın