Vur beline kazmayı

Biz pofuduk koltuklarımızda otururken dünyanın her yerinden vicdan sahibi insanlar Siyonist katillerle yüz yüze gelmenin riskini aldılar ve sivil bir inisiyatifle filolar düzenleyerek Gazze'ye yardım götürdüler.

Bazı "din müteahhidi" adamlar çıktı ve teknede toplu halde fotoğraf verenlerin arasında yere dirseğini dayamış bir hanıma dil uzattı. Yatan-kalkan dedi...

Orada şortlu kızlar, her dinden inanıştan kalbi yüce insanlar vardı. Bu bir dil sürçmesi değildi, bizatihi beyin sürçmesiydi. Beyinleri öyle çalışıyordu. Kendilerini ele verdiler.

Niye biliyor musunuz Çünkü dini, mülkiyetleri sanan, hikmeti üstüne değil, cezalandırma ve infazı üstüne düşünenler dar kafalıdır da ondan.

Bu maalesef İslam coğrafyasında sandığımızdan daha yaygındır. Muaviye ile başlamış Abbasi ile devam etmiş bir sapmadır. İşin içine Türkler girene kadar bu yobazlık sürmüş, Türk imparatorluklarında kapı dışarı edilmiş ancak müteakiben bize de sirayet etmiştir.

Bu kuru şeriatçı zihniyet aklıma Hallac'ı getirdi...

***

922 yılında Bağdat'ta devrin halife ve ulemasının siyasi kararıyla şehit edilen Hallacı Mansur, o günden bugüne bir efsane olarak dilden dile dolaşır, bilgelerin söyleminde yaşar. Doğu'da ve Batı'da hiçbir İslam mutasavvıfı onun kadar yankılanmamıştır...

Hallac'ı bilen herkes onun cezbe halinde söylediği meşhur "Ene'l Hakk" (Ben Yaratıcı Hakikatim) sözünü de bilir. Tanrının birliğini, Tevhidi, Vahdeti Vücudu yaşayan birinin, içten gelen haykırışı olan bu söz yanlış anlaşılmış, onun "Ben Tanrı'yım" dediğini sananlar dinlerini korumak adına ona düşman olmuşlardır.

Oysa Hallac'ı Hoca Ahmed Yesevi'nin, Mevlâna Celaleddin Rumi'nin gözünden görmek gerekir. Onlara göre Hallac, rahmete ve kurtuluşa ermiş bir âriftir...

Hallac, varlığını İslam'ın mutlak tek Tanrı inancına adayan bir dervişti. Onun şahsi Tanrı tecrübesini ve Tanrı'yı arayış çabalarını dile getirdiği şiirleri ve yazıları bugün de bizi cezbetmekte ve düşünmeye sevk etmektedir.

***

Hallac'ın büyüsüne kapılmamak elde değil.

Ölüm anında şöyle diyor: "Tanrım, şimdi Sen'in bu kulların toplandılar, dinlerine bağlılıklarından dolayı beni öldürmek ve böylece Sana daha yakın olmak istiyorlar. Onları affet!.."

Bu sözleri hukuk ve ahlak kurallarına aykırı bir şekilde hunharca şehit edilen bir "insan" darağacında söylüyor! Hallac, bizim için erişilmesi imkânsız bir ölçüdür.

Asâlet, hoşgörü, fedakârlık, sadakat, sabır ve İlâhî aşk...

O ibâdetinde çok dikkatliydi, uzlet ve çile ustasıydı. İki kere hac yapmıştır ama ona göre insan herhangi bir din için yaratılmamıştır. Bilakis ortaya çıkış sebebi insan olan her bir din, vasat insanı Tanrı'ya yaklaştıran bir yardımcı unsurdur, bir yoldur, bir öğretidir; daha fazlası değildir. Zira bütün hakikat aynı (Tek) adresten gelmektedir.

***

Hallac'ın diğer bir ilginç yönü de Türklere duyduğu yakınlıktır. Onun Horasan Türkleri ve o devirde Halifenin ordusunda paralı askerler olarak çalışan Türk kökenli insanlar arasında çok fazla sayıda dostlarının olduğunu biliyoruz. Örneğin Bağdat'ın ünlü sufilerinden Türkistan kökenli Şıbli de bunlardan biridir.

Hallac, Türk boylarının İslam'ın kalbiyle tanışma ve bu peçesiz yüzü sevme sürecinin öncüsüdür. Anadolu irfanı denen Türk kökenli akımların ilham kaynağıdır.