Değişim esas, fakat insan neyi değiştirip neyi muhafaza etmesi gerektiğini iyi bilmeli.
Günün birinde içimdeki Geylâni kaldırınca başını, açınca yüzünü; "oğlum sen bu değilsin, topla kendini, ilmi tahkik et, iz sür, bitsin bu gereksiz şamata" deyince...
Bendenizde şafak atmıştı.
***
Mânevi kriz diyorlar, ama sizin seküler vaziyet alışlarınız varsa, varoluş krizi de diyebilirsiniz buna.
Değişmenin şekli, her insan için parmak izi kadar özgün bir mizaç işi. Bendeki ilk sıçrama, "Kimseye efendim demem, O'ndan başka kimseye boyun eğmem!" diye başladı.
Biliyorum hamlıktı...
Tekâmül bir kere başlayınca ama, böyle hamlığa can feda.
Anarşist felsefe de böyle başlar. Yoktur der, yani "Lâ." Bu modern kapitalist çağın putlarını tanımıyorum, hepsi yalan hepsi boştur der. Hepsini inkâr ediyorum diye itirazını yükseltir.
Ondandır anarşist felsefeciler peygamberimizin üvey evlatlarıdır bence. Lâ demiş illallah diyememişlerdir...
Efendi meselesi de öyle. Efendisiz olmak yüceltilir. Anarşist felsefeye göre Efendiden maksat kalantorlar, beyaz iktidar sahipleri ve zorbalardır. O anlamda anarşizan insanlar güzel insanlardır. Lâkin anarşist felsefe bu noktada tıkanır. Bir hikmeti bir irfanı olmadığı için uygulamada iş gelir çapulculuğa dayanır. İspanya'da faşizme karşı kahramanca savaşlarında, Stalincilerin büyük ihanetiyle yenilirler. Ardından abuk sabuk derbeder dağılmalarla söner, göğsünde A yazan tişörtlerle folklorik temsil tadında son hippilerle birlikte bezgin, rock barlara düşerler...
***
Stalinistler, yani Rusya yanlısı komünistlerse daima buz gibi sinsi olmuşlardır. Hitlerle anlaşma yapmışlar, Afganistan'da Müslümanlara silah çekmişler, Amerikalıların orayı taş devrine döndürmesine yol açmışlardır.
Mesela bizim TKP Dersim katliamlarını feodalite tasfiye oluyor diye alkışlamıştır. Ondandır TKP yanlısı nesepler Sovyetler taklamakan olunca aslanlı yolda keten helvası satmaktadır...
Maocularsa köylü sosyalizminin iptidailiğiyle lekeli olsalar bile asla bu denli ifşa olmamışlardır. Vietnam direnişi Amerikan İmparatorluğunun yediği sağlam bir tokattır mesela. Uygur Türklerine dinlerinden dolayı yaptıkları baskıdan önce bilinçaltlarındaki cürufu ele veren şey; kültür devrimi yapıyoruz diye aydın kimseleri toplama kamplarına göndermektir. Tabii bu sefillik Kamboçya'da "gözlüklüyse aydındır, aydınsa burjuvadır, keselim alayını" tarzında cinayet şebekelerine dönüşmüş, reel sosyalizm denen şeyin görülmemiş zalim bir devlet kapitalizmine vardığı gözlemlenmiştir.
Bugün ülkemizde sol partilerin kaz adımlı değil, ama laikçi bir Mussolini gibi, "akşama nerede içsek" şeklinde İslamofobik ve derbeder bir elitizmi temsil ettikleri, zannımca alelâde bir bilgidir...
Bin bir parçaya bölünmüş, sicili bozuk jakobenlerin futbol takımına yedek kulübesinden girmişlerdir.
***
Bilakis muhafazakâr guruplar da aynı talihsiz akıbete uğramışlardır. Siyasi defansın değişmesiyle normal olarak palazlanan iş insanları kadar, kültür yapıcılarında da nüfus patlaması yaşanmıştır. Ne var ki sol gruplardaki çeteleşme, fraksiyonlaşma burada da görülmüş, menfaatler yarışa girince, arınmış kâlpler öksüz kalmıştır.
Ödüller filan, grup asabiyesinde yeni hücreler yeni kanonlar, arada akıp duran foyalar, sos-medyanın ibretlik âleminde çekirdek olmuş, çıtlatılmıştır...

4