Ali Hakkoymaz

Yeni Asya

Suskun çığlık!

Yol boyunca çiçek açmış ağaçlar Bir şarkı gibi duruyorlar. Bir türkü... Bir şiir... Nasıl da gülüyorlar öyle! Atmışlar kış yorgunluğunu üstlerinden: "Ölmüştük, kurumuştuk; diriliştik." diyorlar. Sen de at artık şu "ölüm" dendi mi göz yummalarını. Otur, konuş; sana da ha geldi ha gelecek ölümle. Şu baharı bir daha dinle. Dirilişini görmeden geçme. B

Meclis

Said Nursî: "Evet, meşrutiyet; hâkimiyet-i millettir." diyor. Demokrasiyi, Meclis'i, meşvereti tarif ediyor.Bu, bütün bir insanlık için ilaç... Bunu anlamak yani meşrutiyetedemokrasiye yol açmak; hürriyet isteyen herkesin mühim bir vazifesi olarak akıl ve kalp masasının üstünde duruyor. Her kim ki bunu hakimiyet-i millet direğini yaralar ya da süme

Horoz sesleri öldüğünde

Gördünüz mü medeniyet, "moderniyet" diye alıp sattığımız "enkazı!"Horoz seslerini yok niyetine bahçelerden kovmuştuk. Sonra ağaçları, kuşları, kelebekleri... Bu tevhit delillerini okumaz olmuştuk artık. Hey be! Yeni, yepyeni dünyalara açılıyorduk. Havalı havaalanları, baş döndüren hızda ve yükseklikte patır patır şeddadî beton yığınları... Yeşilin

Demokrasinin kolonları

Demokrasi Ülkesi'ne kolay gidilmez; bir gidildi mi daha dönmek istemezsin.Orada sen hem padişah hem kölesin. Finlandiya, İsveç, Norveç, Almanya, Japonya'ya baksana! Orda yürümek, konuşmak, slogan, pankart kısaca insanlık serbest; kabalanmak, babalanmak, kanunsuz, hukuksuz iş yapmak yasak! En iddialı olduğumuz, en hassas mesele inşaatta durum bu...

İnsanca yaşamak hakkı

Birbirimizi üzmeye gerek yok. Halk ne derse; dersini alıp oturacaksın.En yakın arkadaşlar olarak atışıp tutuşuyoruz. Merak etmeyin; halk hakemdir. Biz boş yere nefes tüketiyoruz. Bak; Ankara, İstanbul gibi kocaman şehirler iyi bir istatistik, anket... İstanbul iki sefer imtihana girdi. Halk ikincisinde -dersini gece gündüz çalışmış ki- bir milyona

Tarifsiz kederler

Kıyamet senaryoları yaşadık. Kaat gibi uçtu alelacele yapılmış binalar. Koca Sinan, temel otursun, diye yıllarca beklerken Padişaha şikayet ediliyor. Böyle giderse Süleymaniye daha yıllarca sürer korkusundanSürsün; sana ne! Ehline verilmişse bir iş; sanatkâra karışmayacaksın. Şaire ne diyebilirsin! Çabuk ol, şu mısrayı kaldır, burası birilerini kız

Yakamdan düş!

Nasıl demeyeyim, ha!Bizi böyle yıllarca yorup durduğunu... Hemi de bu cennet ülkemin! Aldırdığı da yok! "Vergi..." diyor, veriyorum. "Askerlik..." diyor, gidiyorum. Bir dediğini iki etmiyorum; ondan mı! Seçtiklerimi alaşağı ediyor. Lahavle... Hasbünallah çekiyorum. Bilmediğimi sanıyor. Yapma etme, diyorum. İlk ya da ikinci sandıkta... Diyeceğimi d

Dostluğun yok; dillerin diken

-Cehaletin noktalama işaretleri, imlâsı, dostluğu, tebessümü, kitap alacak parası, iyi olacak yarası... kısacasıuzuncası insanlıkla arası yok mudur; yoktur.- AHAh, cehalet! Ah, ürktüğüm, korktuğum en kötü fotoğraf... Noktan yok; susmayı bilmezsin. Virgülün yok; her şey bit pazarı... Soru işaretin yok; her şeyi bilirsin! Hayretin yok çünkü ünlemsiz

Ziller çalıyor artık!

Babam, nazlanıp mızıkçılığı uzattığımda o meşhur sertliğini takınır: "İşi tadında bırak, işin tadını kaçırıyorsun, ha!" gibi çehresini eğerek son ikazlarını yapardı.Öyle işi ağlamaya falan götürmek... mümkün mü! Bazıları bu benim çocukluğumdan hiç yaşatılmamış ki bu ne kadar ağlamak, bu ne kadar milletin önüne koyduğunu beğenmemek işinden bir türlü

Anne; bu ne!

Şiir, para etmiyor; bunu biliyorum da adam rakibine çok büyük fark atıp seçiliyor; o da mı işe yaramıyorYoo, diyorlar; seni kabul etmiyoruz. Şiirsiz ve demokrasisiz bir kaba hayatın içine atıyorlar bizi. Menderes'e de tahammül edemediniz; seçilip gelmişti; hem de defalarca. Astınız da demokrasi mi arttı; paramız mı! Demirel'i de yok muhtıra, yok da