Ziller çalıyor artık!

Babam, nazlanıp mızıkçılığı uzattığımda o meşhur sertliğini takınır: "İşi tadında bırak, işin tadını kaçırıyorsun, ha!" gibi çehresini eğerek son ikazlarını yapardı.Öyle işi ağlamaya falan götürmek... mümkün mü! Bazıları bu benim çocukluğumdan hiç yaşatılmamış ki bu ne kadar ağlamak, bu ne kadar milletin önüne koyduğunu beğenmemek işinden bir türlü çıkmak istemiyorlar. Bak; babama söylerim. Zaman zaman babamdan da sert anneme de... Annem de o mütevazı soframıza konana yüzümü ekşitirsem; anneliğini bir kenara bırakır bütün korkutucu rolünü gözlerine yükler: "Senin canın "başka" bir şey "yemek" istiyor; şu nimetten ne istiyorsun, dini güdük; hemen ye de kalk; baban okul çıkışı depoya gelsin, dedi, dikimevine giderken." sözleri işin bittiğini gösteren son kampanayı çalardı. Sessiz sedasız, o helal sofrayla baş başa idim artık. Bak; iki sefer İstanbul'u kaybettiniz. Bin yıl bu arayı kapatamazsınız. İstanbul hiç bu kadar rantın ve betonun hışmına uğramamıştı. Ve... günü gelince diyeceğini dedi; yakamdan düşün, diye nota verdi. İkincisinde de çok sert, net ve her türlü tartışmanın kapısını kapatacak şekilde susun ve oturun oturduğunuz yere dedi. Fakat siz duymazlıktan geliyorsunuz. İstanbul gibi hamfendi ve beyfendi şehri yani bu halkın tercihini hiçten hiçe sayıyorsunuz. Halkla idişip çekişmenin ana baba ile karşı karşıya gelmekten farksız olduğunu bilmiyorsunuz. Lütfen, asgarîsinden nezaket, hürmet, edep diye bir şeyler var. Millet kendisini bir türlü tanıtır. Bu, bütün tarih boyunca böyle olmuştur, olacaktır. Millet attığı oyun peşine öyle bir düşer ki... Türkiye "Demokrasihane" olur. Siz de bu arada seçim, sandık, meşveret nedir; belki öğrenirsiniz. Hani vesayet bittiydi! Darbeler geberdi idi! Siyaset yasakları bir daha gelmeyecekti! Kanun önünde herkes eşit olacaktı! Sandıkla gelen sandıkla gidecekti! Gelir adaleti gelecekti. Ancak simit ve çaya yetiyordu ücretler. Bu fukaralıktan çıkacaktık. 3Y ile mücadele edilecekti! Falan feşmekan... Ve de bütün o eskilerden çok hem de çok uzun, çok imkânlı koltuklardasınız. Onlar yapışıp kalmıştı koltuğa da askerler gelip kaldırıyordu. Yani bir cennet manzarası çiziyordunuz. Milleti