Ali Hakkoymaz

Yeni Asya

Dünyasız biri

-Hüseyin Ceylan'a rahmetle...-Bana bir çocuk göster, deseler... Şöyle... kalbi elinde... Sakin, mütevekkil, mütevazı bir insan... Al, derim, Hüseyin Ceylan... Gözlerinde bayram bir heyecan... Yalanı sıyırmış dilinden. Kaygıları vermiş rüzgâra. Savaşlara savaş açmış. Açmış ellerini sonsuzluğa. Gönül yordamıyla tutunmuş adreslere. Çok bilmişlere iliş

Oyun bittiğinde

Oyun nedir anneKoca âlem; alem alem oyuncak mı Bir koca yıl dört ayrı oyun bahçesi mi "Yaz Oyunu"na hoşgeldiniz, gibi mesela... Sırada ötekiler... Küçükken (oyuncak) arabalarımız bozulurdu. Bozulur kalırdı işte! Kimseler pek ciddiye almazdı. Sonra büyüdük; arabalarımız yine bozuldu. Yardım edelim mi abi, abla diyenler oluyordu. Ya çocuklar bozuk ar

Hayat mı ölüm mü yakın!

Ölecek miyim, ha!Nefessiz, hevessiz bir gün... Işıklar, yıldızlar sönecek mi! Ölüm gerçek mi! Öleceğiz dostlar, bir gün öleceğiz. Bunu hepimiz bileceğiz. Ölüm gelince mi Hayır! Ölüm gelmeden önce, salâ düşmeden minarelere, nefesimiz henüz nefesken... Öleceğimizin gönlümüzde hep diri kalması... zor, değil mi Hem de çok... Zor çünkü hayatı terk etmek

Tarancı'nın gözyaşları

CAHİT'E AĞITGülmeye fırsat bulamadı. Çıkamadı içinden ölümün. İptal-i his için içkiye koştu. Ah, Cahit; "şiir gibi" yaşamak vardı! Beni hüzne boğar böyle hayatlar. Öyle serin sevdalı pencereler aç; Bir sefer içine çekmeden git! Nasıl yaşadın öyle, nasıl öldün, Cahit! AH Cahit Sıtkı Tarancı... Cumhuriyetin yaralı şairlerinden biri... Anadolu'dan İs

Rüzgârı okurken (2)

Uçurtmalar sadece çocukluğumda değil hayatımın her döneminde renk renk varmış meğer.Hayallerimin çatısını kurdum. Renkli düşüncelerle sardım sarmaladım dünyamı; müsade ettiklerince başkalarının dünyalarını da... Öteki kalplere saldım (terazili) uçurtma iplerini. Kalpler kalplere tutunsun diye... Bir yerde-n buluşsunlar diye... Karacaoğlan'ın: "Elva

Rüzgârı okurken

Ne çok şeyi üstünkörü öğretmişler öyle! Rüzgârın dilini bile yanlış tercüme etmişler.Vuuu... diye belletmişler o bestesini de... rüzgârı küstürmüşler. Meğer rüzgâr kardeşle nefesimizin dili aynı imiş. Huuu... seslenişleriyle esermiş rüzgâr ve nefesim her nefes Huuu... diye sonsuz varlığın adını söylermiş. Rüzgâr... Az önce, ha! Aah! Alnıma dokunup

Tefekkür günlüğü

YOLCULUK Uzun bir yola çıksam... Doğup battığını görsem günlerin. Şehirlerin uzağından, uzağından geçsem... Adım başı aşk hikâyeleri dinlesem... Göz değmemiş semalar görsem... Suların, kuşların, ağaçların türküsünde kaybolsam... Ne okul, ne fabrika, ne haberler... "Dağlar ile taşlar ile... Çağırayım Mevlâ'm seni." diye çığlık çığlığa yollarda Yunus

Ziya Osman'ı okurken

-"Şeytanı bunaltan" şaire rahmetle...-Bu mütevazı, sehl-i mümtenî şair çoğumuzun kaçtığı ölümle iç içe yaşar. Hayatı ölümden, ölümü hayattan ayırmaz. Hayatın "karmaşık" olmadığını bildiğinden olacak açık, duru, sakin bir o kadar da heyecanlı şiirler yazar. Kimseyi sorguya çekmez. Ameliyat masasına yatırdığı kendisidir. Uzaktan yakından inceden, der

Silâhlara veda

Bu hayra alâmet değil.Dünya varını yoğunu silâha yatırıyor. Sanat yok. Şiir yok. Estetik yok. Ekmek yok. Para yok. Rahat yok. Sohbet yok. Misafir geldiğimiz dünyanın tapusunu istiyoruz. Oldu mu şimdi! Pırıl pırıl mevsimleri selâmlamadan savaş da savaş... Ne olacak Savaş, yıkım demek; neyi düzeltebilir ki! Dünya! Aklını başına al, kalbini yerine koy

Yaşamayı öğrenirken

Yaşamayı öğrenir gibiyim:Kuşlara el sallamayı... Papatyaları, bulutları, mevsimleri... Yâri, ağyarı selâmlamayı... Her şeye taze bakışlar göndermeyi... Biraz biraz öğrenir gibiyim! Meğer beni bekliyormuş köşedeki ağaç! Merhaba yeryüzü! Merhaba gökyüzü! Bir su gibi içmeliyim geceyi ve gündüzü... Ne yapardık sabahlar olmasaydı! İyi ki gördük gün ışığ