Abdüllatif Uyan

Türkiye

"Bu altınları fakirlere versin!"

Edirne'de iki büyük zât vardır. Hasan Sezâi ve Enis Dede. Edirne Vâlisi, bir memuruna iki kese altın verip der ki: "Birini Enis Dede'ye götür, öbürünü Hasan Sezâi Efendi'ye." Memur, altınları alır. Önce Enis Dede'ye varır. Altınları takdim edip; "Bunu Vâlimiz gönderdi" der. Ama o, altınları almaz ve; "Vâliye selâm söyle, bunları fakirlere versin" b

"Bana, talebelerinin listesini ver!"

Hacı Bayrâm-ı Velî hazretleri, talebelerinin askerlik ve vergiden muaf olduğuna dâir pâdişahtan bir ferman almıştı. Ancak talebe arasında "sahteleri" de vardı. Bunlar giderek çoğaldı. Bu, dikkatini çekti Sultânın. Ve ricâ etti bu büyük velîye: "Bana talebelerinin listesini ver!" Mübârek zât; "Başüstüne" dedi. Ve bir çadır kurup emretti ki: "Cümle t

"Onu hemen yakalayıp getirin!.."

Hacı Bayrâm-ı Velî hazretlerini bâzı çekemiyenler, Pâdişâha koştular ve; "Sultânım, Ankara'da Hacı Bayrâm diye biri var ki, insanlar akın akın ona gidiyorlar. Korkarız, ileride isyân çıkarabilir" dediler. Sultân, askerlere emretti ki: "Yakalayıp getirin onu!" "Başüstüne!" dediler. Ve yola revân oldular. Ankara girişinde birine rastladılar. Nûr yü

"Askerden dönünce geri alırım!.."

Hacı Bayrâm-ı Velî hazretlerinin yaşadığı devirde, temiz kalpli bir genç askere çağrılmıştı. Yetîm ve öksüzdü. Az mîras kalmıştı babasından. Birkaç bilezik, birkaç da atın. Bir kutu içine koydu onları. Ve Hacı Bayrâm-ı Velî hazretlerinin türbesine gitti. "Yâ Hacı Bayrâm-ı Velî hazretleri! Ben askere gidiyorum. Şu kutuyu size emânet ediyorum. Dönü

"Sen niçin böyle üzgünsün"

Osmânlı evliyâsından Geyikli Baba bir gün sevdiklerine; "Namâz, ibâdetlerin en mühimi ve en kıymetlisidir" buyurdu. Ve şöyle anlattı onlara: Bir gün Eshâb-ı Kirâm'dan bir genç, Resûlullah Efendimizin huzûruna geldi. Ama üzgün ve perîşândı! Efendimiz ona sordular: "Niçin böyle üzgünsün" Genç sahâbî cevâben; "Yâ Resûlallah, ben mahvoldum! Dün falan y

"Allah tövbemi kabul eder mi acabâ"

Da'lec bin Ahmed hazretleri, bir sohbetinde; "Yetmişüç fırka içinde, Cehennemden kurtulan, yalnız Ehl-i sünnet fırkasıdır. Her kişi, ehl-i sünnet îtikadını öğrenip îmânını buna göre düzeltmelidir" buyurdu. Ve şunu anlattı: İsrâiloğullarından bir kişi vardır. Fâsık olup, her işi günahtır. Ama bir gün pişmân olur. Günâhlarına tövbe etmek ister. Bir â

"Günâhına öyle pişmân olur ki!.."

İmâm-ı Gazâlî hazretleri, bir gün sevdiklerine; "Günah işlenince, kalbe siyah bir leke gelir. Bu lekeyi, bir şey temizler" buyurdu. "O şey nedir" dediler "Pişmanlık ateşi" buyurdu. Ve şunu anlattı: Bir gün Resûlullah Efendimiz, Eshâb-ı kirâma; "Öyle kul vardır ki günâhı sebebiyle Cenneti kazanır" buyurdular. Eshâb-ı kirâm sordu: "Bu nasıl olur y

"O, benim Cennette komşumdur"

Hubeyb bin Adiy hazretlerini (radıyallahü anh) müşrikler asmışlardı. Cenâzesi kırk gün darağacında asılı kaldı. Çürüyüp kokmadı. Hep tâze kan aktı. Sanki gülüyordu. Resûl aleyhisselâm, onun cenâzesini getirmek üzere Eshâb-ı kirâmdan Zübeyr bin Avvâm ile Miktad bin Esved'i (radıyallahü anhüma) Mekke'ye gönderdi. İki mümtaz sahâbî: "Başüstüne!" dedi

"Yâ Resûlallah, bu selâmı kime verdiniz"

Zeyd bin Hârise (radıyallahü anh) şöyle anlatır: Bir gün Resûlullah Efendimizle birlikte oturuyorduk. Efendimiz, bir ara; "Ve aleykesselâm" dedi. Biz, kendisine; "Yâ Resûlallah, bu selâmı kime verdiniz" dedik. Resûl aleyhisselâm; "Kardeşiniz Hubeyb'in selâmına karşılık verdim. Cebrâil, Hubeyb'in selâmını bana ulaştırdı" buyurdu. Nihâyet îdam vakti

"Ölürsem, yüksek sesle ağlamayın!"

Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin son günleriydi. Sevdiklerini çağırdı ve; "Ölürsem, yüksek sesle ağlamayın!" buyurdu. Sevdiği bir talebesi vardı. Seyyid İbni Âbidîn. Fevkalâde bir edeple; "Bu gece, bir rüyâ gördüm efendim" diye arz etti. Hocası merak edip sordu: "Hayırdır, ne gördün" "Osmân-ı Zinnûreyn hazretleri vefat etmiş, cenâze namazını d