Abdüllatif Uyan

Türkiye

"Keşke Resûlullahın sohbetini dinleseydim!.."

İmrân bin Husayn anlatır: Resûlullah Efendimiz, düşman askerleriyle karşılaştığı zaman en önce vuran O olurdu. Huneyn savaşıydı. Müşrikler sardılar. Efendimiz atından inip; "Ben Abdullah'ın oğlu Muhammed'im" diyerek düşmana saldırdı! O gün Ondan daha cesur kimse yoktu. Yine o anlatır: Bir gün Efendimiz, Eshâb-ı kirâma bir şey anlatıyordu. O ara

"Dağlanmadan önce melekleri görürdüm!.."

Eshâb-ı kirâmdan İmrân bin Husayn (radıyallahü anh), midesinden rahatsızlanmış, ishale yakalanmıştı. Hastalandığı sıralarda karnının dağlanmasını tavsiye ettiler. O kabul etmedi. Çok ısrar ettiler. O vakit dağlandı. Ancak o dağlayanlara; "Dağlanmadan önce melekleri görürdüm. Dağlanınca göremez oldum" buyurdu. Allahü teâlâya çok yalvardı. Tövbe isti

"Bizi buradan ancak Allah kurtarır!"

Vaktiyle üç kişi yolculuğa çıkar. Bir dağda akşam olur. Ve bir mağaraya sığınırlar... Dağdan koca bir kaya yuvarlanır. Ve mağaranın ağzını kapatır. İçeride kalır, çıkamazlar. Yapılacak tek şey vardır: Duâ etmek... Biri el kaldırıp şöyle yalvarır: "İlâhî, benim çok yaşlı annem ve babam vardı. Onları doyurmadıkça biz yemezdik. Bunu, senin rızân için

Ne ekersen, onu biçersin!..

Eşrefzâde Bursavî hazretleri, bir gün şunu anlattı sevdiklerine: Bir kişinin babası, felç olur. Bütün hizmetlerine oğlu bakar. Aylar yılları kovalar. Derken iyice bıkar. Önce severek yaptığı hizmetler, zor gelir artık. Kendi kendine; "Götürüp ıssız bir yere bırakayım" der. Ve bir gece, sırtlar adamı, sessizce çıkar evden. Gider ıssız bir dağa. Ba

Anne baba evlâdından râzı ise...

Eşrefzâde Bursavî hazretleri bir gün bâzı sevdiklerine; "Anne baba evlâdından râzı olursa, Allahü teâlâ da o evlâttan râzı olur" buyurdu. Ve şunu anlattı onlara: Biri, sordu Resûlullaha: "Annem yaşlandı. Aklı da azaldı. Bütün hizmetlerini yapıyor, sırtımda taşıyorum. Hakkını ödemiş olur muyum" Buyurdular ki: "Hayır olmazsın." Adam sordu: "Neden yâ

Çiçeği niçin koparmamış

Eşrefoğlu Rûmî hazretleri, gençliğinde Hüseyin Hamevî hazretlerinin dergâhındaydı. Bir ilkbahar günüydü. Hocası seslendi talebelerine: "Benim Canlarııım!" Çocuklar hemen koştular. Ve "Emredin hocam" dediler. Buyurdu ki: "Her biriniz birer demet menekşe toplayıp getirin!" Çocuklar fırlayıp her biri bir yöne dağıldı. Ve demet demet menekşeleri toplay

"Beni nasıl suâle çekersiniz"

Eşrefzâde Rûmî hazretleri anlatır: Evliyâdan biri vefat etmiş. Melekler, suâl için gelmişler. Büyük velî sormuş onlara: "Beni suâle mi çekeceksiniz" "Evet." "Ama bir hadîs-i şerîf var." "Nedir o" "Saçını, sakalını İslâm'da ağartan bir kimseye suâl sormaktan, Allahü teâlâ hayâ eder." Melekler tasdîk etmiş. O, suâl etmiş ki: "Beni suâle çekecek misi

"Dile benden ne dilersen!.."

Eşrefzâde Rûmî hazretleri, İznik'te yaşayan bir Allah dostudur. Bir gece ibâdet ediyordu. O ara bir ışık belirdi. Ardından bir ses duydu. "Ey Eşrefoğlu! Dile benden ne dilersen. Bütün haramları helâl kıldım sana" diyordu. Büyük velî bunu duydu. Şeytan olduğunu anladı. Yakalayıp avcunun içine aldı. Ve sıkmaya başladı. Şeytan feryât ediyordu: "Bırak,

''Bunun parasıyla fakirleri doyur!''

Ebüssuûd Efendi, büyük âlimdir. ''Müftiyüssekaleyn'' denir kendisine. Yâni insan ve cinlere fetvâ verir... Bir gün, yanına biri gelir. Başındaki sarık dikkatini çeker. Kendi kendine; "Çok pahalı bir şey. Şunu satsa, parasıyla çok fakirin karnını doyurur" diye düşünür. Ebüssuûd Efendi bunu anlar. Sarığını o kimseye uzatıp; "Al, bunu sat da gel" de

Sen kendini kurtardın, ya biz

Kânûnî Sultân Süleymân'ın bir vasiyeti vardı. Şahsına ait bir çekmecenin mezarına konmasını istiyordu. Nihayet bir savaşta vefat etti. Cenazesi İstanbul'a getirildi. Defin işlemlerine başlandı. Ve o çekmece getirildi. Devlet erkânı, şeyhülislam Ebüssüûd Efendi'ye; "Sultanımızın bir vasiyeti var" diye arz ettiler. Şeyhülislam vasiyeti dinledi. Ve bu