Halîfe Mansûr, meşhur âlimlerden Ebû Hanîfe, Süfyân-ı Sevrî, Mis'âr bin Kedâm ve Şüreyk bin Abdullah'ı, kadılık teklif etmek için huzuruna çağırdı. Bunlar birleşip yola çıktılar. Süfyân-ı Sevrî yolda kaçtı. Ve bir vapura binip; "Başımı kesecekler. Beni gizleyin!" dedi. Onun böyle demesi; "Kâdı olan kimse, bıçaksız boğazlanmıştır" meâlindeki hadîs-
Seleme bin Dînâr hazretleri,Tâbiîn'in büyük âlim ve velîlerindendir. Bir gün, kendi nefsine; "Ey Seleme!" dedi. Kıyâmette bir münâdî çıkıp; (Eeey şu şu günahları işleyenler, ayağa kalkın!) diye seslenir. Sen elbette kalkarsın. Bir "Âaah" çekti. Tekrar, "Ey Seleme!" dedi. İkinci bir münâdî çıkıp; "Şu günahları işleyenler kalksın!" diye seslenir. Se
Tebe-i tâbiînin büyük hadîs âlimlerinden Selâm bin Ebî Mutî hazretleri anlatır: Bir hastayı ziyârete gitmiştim. Baktım, inleyip duruyordu. Kendisine; "Öyle hastalar var ki, evsiz ve kimsesiz olup, sokaklarda dertleriyle baş başa kalmışlar. Su verenleri bile yok. Onları düşün de hâline şükret" dedim. Ve ayrıldım oradan. Tekrar gittiğimde; "Nasılsın"
Sa'îd bin İyâs hazretleri Basralı hadîs âlimlerindendir. Bu zât şöyle anlatıyor: Dâvûd aleyhisselâm, birkaç kişi ile birlikte oturmuş, onlara bir şeyler anlatıyordu. O ara, biri geldi oraya. Ve hakâret etti Peygambere. Dinleyenler ona kızdılar. Haddini bildirmek istediler. Ancak Dâvûd Nebî mâni olup; "Ona kızmayınız!" buyurdu. Kalkıp iki rekât nama
Sâbit bin Eslem Benânî hazretleri şöyle anlatıyor: Bir mümin, Allahü teâlâdan bir şey isterse, Allahü teâlâ bu iş için Cebrâil aleyhisselâmı vazîfelendirir. O kul sâlih biri ise; "Yâ Cibrîl, bu kulumun ihtiyâcını yerine getirmekte acele etme. Çünkü ben, o kulumun sesini duymayı seviyorum" buyurur. Eğer fenâ kul ise; "Yâ Cebrâil! Onun isteğini hemen
Sâbit bin Eslem Benânî hazretleri şöyle anlatıyor: Mümin, kıyâmet gününde, Allahü teâlânın huzûrunda durur. Allahü teâlâ ona sorar: "Ey kulum, sen dünyâda iken bana ibâdet eden kullarımla berâber ibâdet ediyor muydun" Kul cevap verir: "Evet yâ Rabbî." Rabbimiz sorar ki: "Ey kulum, dünyâda iken bana duâ edip yalvaran ve beni zikredip ananlarla berâb
Sâbit bin Eslem Benânî hazretleri anlatıyor: Kıyâmet günü gelir. Kulun amelleri mîzâna konur. Sevap kefesi hafif gelir. Tâ ki, bir sahîfe getirilip, sevap kefesine konur. O vakit bu kefe ağır gelir. Merak edip bakarlar ki: Kâğıtta Lâ ilâhe illallah yazıyor Bu zâtın gözleri râhatsızlandı. Bunun için bir tabîbe gitti. Tabîb gözlerine bakıp; "Bir h
Abdurrahmân bin Avf ile Hazret-i Ömer (radıyallahü anhümâ) yolculuğa çıktılar bir gün. Bir yaz günüydü. Güneş çok yakıcıydı. Sırtında su tulumu vardı Halîfenin. Az sonra yoruldu. Ve tulumu yere koydu. Abdurrahmân bin Avf; "Yâ Ömer, izin ver biraz da ben taşıyayım" dedi. "Hayır olmaz" buyurdu. "Niçin yâ Ömer" "Bugün Ömer'in yükünü sen taşırsan, yâr
Medîne'de kıtlık vardı bir sene. Hazret-i Ömer, hizmetçisine; "Benim deveyi kes, etini halka dağıt!" diye emretti. O, bu emri yerine getirdi. Sonra, bir kişilik kebap yaptı. Hem de, etin en iyi yerinden. O kebâbı getirdi. Ve halîfenin önüne koydu. Hazret-i Ömer bunu gördü. Yüz rengi değişti birden. Ve gâyet hiddetle: "Kaldır bu kebabı önümden!. Gö
Hazret-i Hatîce vâlidemiz Efendimizle sözlü idi. Biriyle Ona, şu haberi gönderdi: "Etrâftan bana; (Sen zengin bir kadınsın. O fakîr kimseyle nasıl evleniyorsun) diyorlar. Bana, (çeyiz) diye az bir şey gönder. Ben onu, kendi malımla çoğaltırım. Halka, senden gelmiş gibi söylerim..." Böyle bir haber gönderdi. Ama Efendimizin hiç malı yoktu. Birinden
© 2016