Ünal Bolat

Türkiye

Ya Zeynep de iyi olmazsa

"Maalesef bu bulaşıcı hastalık Bekir'in evini de sarar iki küçük çocuğu ölür"Zeynep halamla ilgili hatıramı anlatmaya devam ediyorum. Zeynep, bu nişan olayına biraz üzülür "ah amcam Hacı şimdi burada olsaydı hiç beni bu adamlara verir miydi Hiç görmediğim tanımadığım; askerde iki buçuk yıl sonra gelecek adama beni katiyen nişanlamazdı" der bir köşe

Zeynep halanın gözyaşları

"Bekir Efendi sen bu kızı oğluma ver seni eskiden beri tanıyoruz merhabamız var" der.Zeynep hala uzun kış gecelerinde hayatını anlatırdı, ben de can kulağıyla dinlerdim. Anlatırken de başımı okşar "Orhan sen büyüyünce kızlarının çok kıymetini bil onları hiç incitme. Dünyada sırtın yere gelmez" derdi.1970 yıllarda annem babam her kış Malazgirt'ten İ

Bakışlarımız her şeyi anlatırdı

"Onu kaybetmekten korktuğumuz için umulmadık çıkış ve kaprislerine boyun eğeriz"Ne zaman bir başkasını sahiplensek biz de onun sahipliği altına gireriz. Onu kaybetmekten korktuğumuz için umulmadık çıkış ve kaprislerine boyun eğeriz.Yalnız olabilme yeteneğimiz bizim sevebilme kapasitemizdir. Ancak o zaman karşımızdakini bir nesneye indirgemeden ve o

Elli yıllık arkadaş

"Ben 40 yıldır Türkiye gazetesini alırım okurum, Osmanlıyı, dinimi ecdadı seviyorum..."Aksaray'da metrodan indim, sabahın ilk saatleri. Güneş ışıkları göz kamaştırıyor. Öbür tarafımda İstanbul Üniversitesinin heybeti...Beyazıt'a doğru yürüyorum. Laleli durağından biraz sonra önümde, bir elinde şemsiyesini asa yapmış, diğer eli, birazcık bükülmüş be

Gak deyince su guk deyince ekmek...

"İnsanlık tarih boyu hep mücadele edegelmiş, niçin Huzurlu bir hayat yaşamak için..."Bundan yirmi otuz sene önce hayal bile edemediğimiz yenilikler var. Dijital dünya yapay zekâya kadar gelindi. O kadar kolaylıklar var ki yazılsa sayfalar yetmez.Annem dokuz çocuk, karı koca on nüfusun haftada bir ateş yakıp kazanlarla su kaynatıp leğenlerde çamaşır

"Cenaze yok, ölecek var!.."

"Sabahı kıldım, bir şeyler atıştırdım ve hemen rüyada bildirilen bilginin peşine düştüm..."2024 yılında, yılbaşına 5 gün filan var iken ağabeyim Şaban Ören ile Devrek'te karşılaştık. Oturup konuştuk. Hatta yemek yedirme teklifinde bulundum. "Tokum" diye kabul etmedi. Aradan çok kısa zaman sonra damadını gördüğümde İstanbul'a gittiğini söyledi.Ben d

Keşke elimden fazlası gelse

Bazen "dakikalar dursa daha çok faydalı şeyleri paylaşsam" diye içimden geçirirdim.O gün hava çok sisli ve dondurucu soğuktu. Evden çıkarken acele ile atkımı almayı unutmuş geri dönmek zorunda kalmıştım.Gece yağan çiytaneleri cam gibi parlıyor, âdeta gözlerimi kamaştırıyordu. Sokağın köşesini döndüğüm sırada derinden bir inilti duydum. Minik bir kö

Taze altı ekmek

"Ne yapalım, kimseye bir şey demeyelim, kimseden bir şey istemeyelim, Allah büyük..."2000 yılının başı, aylardan hazirandı. Köy hayatını bilenler köyde işlerin bu aylarda hayli yoğun olduğunu bilirler... Bizim de o zamanlar köyde bağlarımız var. Lakin anneannemin vefatıyla eski düzen kalmamıştı. Evden bir büyük ayrıldığı zaman yerini doldurmak kola

Çocukluğumuçok özledim

"Evlerimiz var, içinde yaşayan yok. Parklarımız var, içinde oynayan çocuk yok."Bizim çocukluğumuzda annelerimiz evde bizi beklerdi. Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım. Hatta babanım bile anahtarı yoktu. Annem hep evdeydi. Her yere birlikte giderdik, zaten öyle çok da gidilecek bir yer yoktu. En büyük eğlencemiz sokakta o

Su gibi aziz olasınız

"Suyun bize öğrettikleri de var. Önüne bir kaya çıkarsa onunla uğraşmaz, etrafını dolaşır."Su, Allahü teâlânın tüm canlılara bir ihsanı. Önemini bildiğimiz gibi yokluğunu hep yaşadık. Hayvanlarımızı otlatırken, mandalarımızın rahatlamak için kullandığı yarı balçık göletlerde bile su içmek zorunda kaldıklarımız çok olurdu.Bilhassa köy yerlerinde suy