Ağlatırsa Mevla'm yine güldürür...

"Zeynep damada görünmemek için içerideki küçük odaya geçer, hiç dışarı çıkmaz..."

Zeynep halanın çile dolu çocukluk ve evlilik hatırasını anlatmaya devam ediyoruz... Zeynep sevicinden içeri girer. Kaynanası hemen kümesten bir horoz çıkarıp müjdeyi getiren gence verir ve oğlunu karşılamaya gider.

Zeynep evin penceresinde sevinç ve merak içinde gelenlere bakar:"Acaba bu gelen üç kişiden hangisi benim kocam"

Bakar ki kayınvalidesi kısa boylu olana sarıldı ve elinden tutup eve doğru getiriyor. Zeynep kocasını iyice süzer. Eh biraz boyu kısa ama yine iyi bir delikanlıya benziyor, der. Hemencik kanı ısınır.

Zeynep damada görünmemek için içerideki küçük odaya geçer, hiç dışarı çıkmaz. Mehmet Emin evdeki misafir odasına geçer. Konu komşu onu görmeye gelirler. Hoş sohbet ederler. O da "yahu şu kalabalık bir an önce dağılsın da hanımımı görmeye gideyim" diye sabırsızlanır.

Zeynep kaldığı odanın içinde, ağaçtan bir sütün vardır. Ona sırtını dayamış otururken kapı açılır, damat içeri girer. Zeynep heyecan ve utangaç bir şekilde ayağa kalkar. Cılız bir sesle "Asker efendi hoş geldin" der. O da heyecanla kelimeler ağzında dolaşarak "hoş, hoş...bulduk" der. Hiç birbirlerini görememiş iki insan biraz çekingen biraz heyecan biraz utangaçlıkla bir müddet sohbet ederler. Birden aralarında güzel bir ülfet hâsıl olur. Sanki yedi yıllık âşıklar gibi aralarında muhabbet oluşur. Hani derler ya nikâhta keramet var, gerçekten de keramet var. Zeynep iki buçuk yıl sabırla beklediği asker eşine kavuşur...

Gün geçtikçe birbirlerine alışırlar. Çok da mutlu bir hayat sürmeye başlarlar. Mehmet Emin kibar hatırnaz duygulu biridir. Hiç eşini kırmaz. Zeynep yaşadığı onca sıkıntıları unutur. Yaralı gönlü bir nebze de olsa huzura kavuşur...