Ünal Bolat

Türkiye

Sözünde durman yeter

"Sabah sekize beş kala Ziraat Bankasına gittim. Müdür de gelmiş, çalışmaya başlamıştı..."Dedim ki beyefendiye. Ustam, ben o dediğiniz kişiler değilim. Kendimden sorumluyum. Ayrıca buraya da yeni atandım. Sen parçaları ver, ben ilçeye başka bir araçla döneceğim. Sabah saat sekizde Ziraat Bankası açılıyor. Yarın sabah hesabına alacağın tutarı yatırma

"Beni kimseyle karıştırma!"

Uykulu gözler ile bana sert sert bakarak"Kesinlikle sana parça vermeyeceğim" dedi...Hatıralar unutulmuyor... Yetmişli yıllarda kaymakamlık kursunu tamamlayıp Kemah'a atandığım yıllarda yaşadığım hoş bir hatıramı sizinle paylaşmak isterim. Kemah ilçesine geldiğim günden itibaren makam aracım gece gündüz hiç durmuyordu. Sürekli köylere gidiyor, sürek

Vatansızlık acısı hiçbir şeye benzemez

"Güzelce yıkayıp o beyaz yorgan yüzünü birkaç kat kefen yapıp babamı sardım."Anne bir an duraksadı. "Yavrum!" diye öyle bir bağırdı ki dağlar yankılandı. Tekrar çocuğa doğru koştu. Tam çocuğun yanına vardı, yere yığıldı. Çocuğun kollarını ağzına koydu. Çocuğu ile oracıkta can verdiler...Biz, yetiştik ikisinin cansız bedenini bir mezar eştik elbisel

Kucağında kızıyla ağlayan anne!..

"Yıl 1915. Doğu bölgesi Van dâhil, Seferberlik oldu. Herkes yerini yurdunu terk edip kağnı abralarıyla (öküz arabaları) yola çıktılar. Biz de ailece yola çıktık. Alabildiğimiz lüzumlu eşyaları yiyecekleri arabalara yükledik. Kama Hançer silah ne varsa yanımıza aldık, çünkü yollar çok emniyetli değildi. Her an Ermeni Taşnak, Hınçak çeteleri yolları

İşgal söylentisi bile şımartmıştı!

"Kucağında büyüdüğüm İbrahim Dedem 110 yaşında vefat ettiğinde yedi yaşındaydım..."Seferberlik denilince içime bir ürperti gelir. Maziye dalar hatırıma ecdadımızın çektiği çile açlık sefalet ölüm talan; yerini yurdunu terk edip muhacir olmak gelir. Bu saydıklarım hepsi de çetin ve zor ama en zor olan da yerini yurdunu baba ocağını terk edip yabancı

"Onu görsen tanır mısın"

Rahmetli benim ismimi söyleyerek "onu tanırım" dedi, tam zamanıydı esprinin!..Ölenlerimize rahmet hayatta kalanlarımıza Allah'tan uzun ömürler diliyorum... Yıllar bir su gibi akıp giderken söz dönüp dolaşıp hatıralara, gençlik yıllarına ve o yıllarda yaşadığımız arkadaşlıklara, muhabbetlere geliyor...Telefonda hâl hatır sorduğum arkadaşımla liseden

Dede sana ne oldu böyle

"Geldiğinde resmen kör imişsin. Niye geciktin demeyeceğim. Çünkü bu sinsi gelişiyor!.."Germeyelim. Kendimizi de başkalarını da... Kendi almış olduğum bir karar vardı. Gücümün yettiğince sağlık kuruluşlarından ve doktor ziyaretlerinden uzak duracaktım. Bu iddiamı 80 yaşıma kadar sürdürdüm. Ancak dönüp kendime baktığımda yok olmuş dişler önümdeki yem

"O söz içime işledi!.."

Tıraş olup kahvaltıdan sonra bir sigara yaktım. Başçavuş saat onda arz-ı endam etti. Gözleri sevinçten pırıl pırıl yanıyor, yaptıklarını heyecanla anlattı. Sanığı, ablasının evinde bulmuş, kanlı bıçak ve samanlıktan çıkardığı kanlı elbiseleri teslim etti.Kalkıp herkesin içinde alnından öperek teşekkür ettim.Cinayet tasarlanarak işlenmiş, o gün öldü

Bana somut delil lazım

"Sayın Savcım müjde! Faili buldum. Ceket düğmesi olayını öğrenince suçunu ikrar etti..."Başçavuş soruma cevap verdi:- Evet Savcım ama olayla ilgisinin olmadığını söylüyor.Sesimi iyice kısarak.-Bak başefendi, dedim, beni iyi dinle, telefonu kapatma ve ahizeyi masaya koy, benim duyacağım şekilde sor bakalım Karacabey'e giderken üzerinde meşin ceket v

"Bu sorumu kimseye söyleme!"

"İhtiyar heyetinden bir kişi yanımızdaydı ve onları Karacabey'e giderken görmüştü..."Oradakilere baktım, cesedi inceledim meşin ceket giyen yoktu.Cesedin elbiselerini keserek soyduktan sonra vücudunu muayene ettiğimizde, çeşitli yerlerinde tam yedi adet bıçak yarası saydık. Otopsi işi de bittikten sonra muhtar ve yanındakilere sert bir ses tonu ile