Ragıp Karadayı

Türkiye

Mutluluk, huzur ve saadet insanın hep içinde saklıdır

Huzur, saadet pek uzaklarda, Kaf Dağı'nın ardında zannedildiği için mi ne kolay kolay gülmüyor insanoğlunun yüzü Ali, Hasan dedeye döndü ve; - Hani bana bir şey daha anlatacaktınız! "Unutursam hatırlat" buyurmuştunuz. - Anlattım ya; "guguk kuşu" masalını. - Ondan başka demiştiniz. - İhtiyarlık, kusura bakma! Ha, evet evlat, şimdi hatırladım. Maşal

Ali sardığı emaneti itinayla Hasan dedeye uzattı...

Hasan dede, cüzdanını çıkardı, içinden bir deste para çekti ve derinden gelen bir huzurla saydı... Hasan Dede, ticaret üzerine Ali'ye nasihatler ediyordu: -İnsanları kandırarak, yanıltarak alışveriş yapmak olmaz. Öyle sahtekârlar, hiçbir şeyin de sahibi olamazlar evlât! Yalanlarıyla, dolanlarıyla ortada kalakalırlar. - !!! Her şeyin bir sonu, her

"Anlaşıldı, fiyatı da benim tespit etmem lâzım evlat"

"Böyle ders çıkar, diye anlatmadım Ali'm! Sadece guguk kuşlarına atfedilen masalı anlattım!.." Küçük Ali: - Demek "guguk" derken "ben buradayım, sen neredesin" diye eşlerini arıyorlar. - Kim bilir belki de öyledir... Bu yüzden köylere, şehirlere pek sokulmazlar. Yuvalarını insanlardan uzak ormanlık, fundalık yerlerde yapar, bahar gelir gelmez vadi

"Eyvah eyvah! Kurtlar belki çocukları da parçalamıştır!"

"Canım koyunlarımı, bütün davarlarımı kurtlar parçalamış! O hain çobanları gördün mü" Analık kadın çocukları ararken de hep kendi kendine söylenirmiş: "Bütün davarlarımı kurda yedirirsiniz ha!.. Şimdi elime düştünüz! Ah! Bir yakalarsam. O zaman ben sizi aç kurt gibi parçalamaz mıyım Yapar mıyım yapmaz mıyım görün!" Oradan yaşlı bir adam geçiyormuş

Güzel yüzlü kardeşler çağlayanı ve yeşil çayırları pek sevmişler...

Çocuklar, öyle temiz kalpliymişler ki çoban olmaktan pek şikâyetçi bile olmamışlar. Hanımının teklifini dinleyince kafası dank etmiş adamın: - Aklınla bin yaşa hanım! Ne şahane çare! - !!! Adam pazara gidip parası kadar koyun, keçi alıp getirmiş. Artık dünyalar güzeli bu yetim kızla oğlan çoban olmuşlar, kırda bayırda sürünün peşi sıra dolaşmışla

"İnsanın kendisi değil, yazgısı güzel olmalı!"

"Hikâye bu ya bir annenin bir oğlu ile bir de kızı varmış. Birinin ismini Ay, diğerininkini de Yıldız koymuş." Hasan dede, anlatmaya başlar: - Hikâye bu ya bir annenin bir oğlu ile bir de kızı varmış. Birinin ismini Ay, diğerininkini de Yıldız koymuş. Çok güzel çocuklarmış. Gören dönüp bir daha bakıyormuş. Halk arasında şöyle söyleniyormuş: "Bu ço

"Adam sanatçıymış, müthiş bir el işçiliği var bu saatte!.."

"O kıymetli saati sarsmadan, yavaşça yanıma getir, şöyle yakından bir daha alıcı gözüyle inceleyeyim!" Hasan dede, o antika saati niçin satamadığını izah ediyordu: - Almazlar! Onları bana sor evlat! Kıymetini bilemeyen mal sahipleri de hakikaten; eski püskü diyerek, kolay elden çıkarıyor. Allahü teâlâ seni muhafaza etmiş, çabuk kurtarmışsın. İyi

"Senin bu saatin hem antika, hem de iyi bir usta işi"

"İnsanlar; böyle pek nadide olan antikaları; ucuza alabilmek için tuzak kuruyorlar evlat!.." Hasan dede: - İyi ki talip olmamışlar! Sakın onlara da, bir başkasına da satma Ali'ciğim! - Niçin efendim - O bir antika! Osmanlı lisanıyla; ÂSÂR-İ ATÎKA - O da ne demek - Yani pek kıymetli eser demek. Bazıları da ÂSÂR-İ KADÎME der, aynı eserler için. - De

"Al evlâdım içimden geldi, bu senin hakkın gönüllü veriyorum..."

Hasan dede, bütün kuvvetini toplayıp cüzdanını açtı, içinden bir iki yüzlük çekti, Ali'ye uzattı. Koşuşturmadan mı ne, artık eli, ayağı üşümeyen Ali, vazifesini yapmış bir komutan edasıyla rahatlasa da; aklı fikri evindeydi. Pamuk bir yorgana sarılı ısınmaya çalışan annesini ve biricik kız kardeşini düşünüyordu. Bu kadar hadise yaşadı ama onlar ak

Hasan dede hâlâ istediği cevapları alamamıştı...

"Beni arabanın çarptığı yerden buraya sen getirdin. Onun için gözümde kahramansın..." Küçük Ali hastaneye nasıl geldiğini anlatıyor, Hasan dede de pürdikkat dinliyordu: - Ambulansların keskin siren sesleri, telaşlı insanların koşuşturmaları ve bağrışmaları arasında doğru Acil'e girdim. "Hasan Palandöken isimli hastayla görüşeceğim" dedim. Oradakil