Güzel yüzlü kardeşler çağlayanı ve yeşil çayırları pek sevmişler...

Çocuklar, öyle temiz kalpliymişler ki çoban olmaktan pek şikâyetçi bile olmamışlar. Hanımının teklifini dinleyince kafası dank etmiş adamın: - Aklınla bin yaşa hanım! Ne şahane çare! - !!! Adam pazara gidip parası kadar koyun, keçi alıp getirmiş. Artık dünyalar güzeli bu yetim kızla oğlan çoban olmuşlar, kırda bayırda sürünün peşi sıra dolaşmışlar. Herkes hâlinden memnunmuş. Çocuklar her gün azar işitmiyormuş, üvey ana da kıskandığı güzel çocukların yüzlerini görmüyormuş. Her sabah daha güneş doğmadan davarları ormana götürüyor, ancak karanlık basınca dönüyorlarmış eve. Analık, ağılda otla, samanla iki de yatak hazırlamış. Artık hiç karşılaşmıyorlarmış da. Orada, hayvanlarla birlikte yatıp kalkıyorlarmış. Çocuklar, öyle temiz kalpliymişler ki çoban olmaktan pek şikâyetçi bile olmamışlar. Ormanın temiz havasında güle oynaya vakit geçiriyorlar, sincaplarla, tavşanlarla arkadaş olmuşlardı. Ağaçlardan yaban yemişleri toplayarak karınlarını doyuruyorlar, billur gibi kaynak sularından kana kana içiyorlarmış. Analık kadının azık hazırlamasına bile ihtiyaçları yokmuş. Zaten vermiyormuş ki bir an evvel açlıktan ölsünler, kurtulayım diye düşünüyormuş!.. Dağların zirvesindeki ormanın içinde bir çağlayan varmış. İnce ve duru bir su, köpükler saçarak akça kayalardan aşağı çağlarmış. Su olunca çayır, çimen eksik olur mu Zümrüt yeşili çayırları çeşit çeşit allı morlu çiçekler süslüyormuş. İki güzel yüzlü, güzel huylu kardeş burayı pek severlermiş. Burada vakit geçirir, suyun altında yıkanır, saçlarını tararlarmış. Ceylanlar, bütün yaban hayvanlar gelir, burada su içer, oynaşarak onları güldürürlermiş. Çocuklar onlardan hiç korkmaz, onlar da çocuklardan Ormanın bütün hayvanlarıyla dost olmuşlardı zaten Bir gün hava günlük güneşlik olduğundan, gene çağlayanda doyasıya yıkanıyorlarmış; ağaç dallarında sincaplar oradan oraya zıplayarak oynaşıyor, zümrüt çayırda tavşanlar kaçışıyormuş