"Senin bu saatin hem antika, hem de iyi bir usta işi"

"İnsanlar; böyle pek nadide olan antikaları; ucuza alabilmek için tuzak kuruyorlar evlat!.." Hasan dede: - İyi ki talip olmamışlar! Sakın onlara da, bir başkasına da satma Ali'ciğim! - Niçin efendim - O bir antika! Osmanlı lisanıyla; ÂSÂR-İ ATÎKA - O da ne demek - Yani pek kıymetli eser demek. Bazıları da ÂSÂR-İ KADÎME der, aynı eserler için. - Densin! Öyle demekle ne değişiyor ki - Âsâr-ı kadîme; diğer bir ifadeyle "eski eser"ler; tarihle günümüz arasında canlı köprü gibidirler. Onun için de çok kıymetlidir. Çünkü onun başka bir yerde benzeri, örneği yoktur. Bu kadar ehemmiyetli olmasının, önem kazanmasının başlıca sebeplerinden biri de gelişen teknoloji karşısında el işçiliğinin neredeyse bitiyor olmasıdır. Geçmişin izlerini ararken, eski zamanın seslerini işitmek, her parçasının lisan-ı hâlini dinlemek kaç kişiye nasip olur Nadir olana sahip olma isteği, bilginin göz zevkiyle buluşması da ilave edilince kıymetleri artıyor Sermayesi ise geçmişe hürmet ve merak; işte Âsâr-ı Atîka ve Kadîme onun için pek kıymetli oluyor evlat Senin bu saatinde bunlardan biri. - Pek kıymetli demek! - Öyle, "pek kıymetli" demek az gelir evlat! Biçim, malzeme, işçilik itibarıyla eşine az rastlanan ve bir sanat eseri olan, taşınabilir her çeşit eşya "ANTİKA" olarak kabul ediliyor. Baksana bu guguk kuşlarındaki sanata - Hakiki kuş gibiler. Bir zamanlar bu saatin içine girmeyi, kuşlarla birlikte "guguk, guguk" demeyi çok istemiştim. Babam bu isteğimi sezince ne kadar gülmüştü! - Olur öyle şeyler evlat! Çocukken benim de öyle garip hayallerim vardı. Günümüzde bir eşyanın antika olabilmesi için en az yüz seneyi geride bırakması lazım. Senin bu guguklu saatin de pek eski. Tarihî değer taşıdığı gibi pek nadir ustaların elinden çıkmışa da benziyor. ÂSÂR-İ ATÎKA ifadesi; en az asırlık, yani yüz yıllık sanat eserleri için kullanılırken, çok mühim, pek önemli bir sanatçının sınırlı sayıda ürettiği bir