Ragıp Karadayı

Türkiye

"Kazı için Sultan'danmühürlü fermanolduğunu anlattım..."

Kadı Efendinin evini, bağını yüzük taşı gibi ortada bırakacak şekilde etrafını kazmalarını, topraklarını da bir kenara yığmalarını istedim...Sultan'ımdan aldığım o dinarlarla kürek ve kazmasıyla silahlanmış büyük bir ordu topladım. Yani kalabalık bir amele grubu topladım. Kadı Efendinin evini, bağını yüzük taşı gibi ortada bırakacak şekilde etrafın

Harun Reşid, iş talebimden dolayı pek memnun olmuştu

"Aferin sanaBehlül! Aklının başına geldiği belli oluyor. İyi de ne gibi bir iş istiyorsun Biz senden bir şey esirgemiyoruz!"Halife Harun Reşid:- Söyle Behlül- Nasıl desem- Açık konuş! Biliyorsun keyifle dinleyeceğimi.- Halifem sağ olasın! Rabbim eksikliğinizi vermesin. Selâmım bir zulme uğramıştandır!- Daha açık konuş!- Müsaadenizle, bir durumdan d

Kendi elimle kendimi bitirdim!

Devası olmayan bir illete yakalandım! Yandım, perişan oldum! Öldüm, bittim!Uzandığım yerden sordum:- Kardeş! Derdin ne ki böyle acı acı inliyorsunHacı, meğer beni tanıyormuş. Sesimden, kılık kıyafetimden zaten tanımayan yoktu.- Behlül sen misin- Başka kim olacak- Öyle ya! Bağdatlı tek Behlül var.- Çok dertlisin!- Allah hakkı için yaramı deşme Behlü

"Efendim! Keseler yerinde lakin altınlar yok!.."

Kadı: "O hâlde biliyorsun meselenin hakikatini. Yine tekrar ediyorum, haberin olsun ki buranın adı emanet kabul yeri değil!.."Kadının cevabı üzerine, Hacı, sahte bir tebessümle: "Evet, Kadı hazretleri! Emanetimi kabul etmediniz. Maksadım, keseleri mühürleyip kendi elimle götürüp bir odaya bırakmama, ömrüm yeterse de döndüğümde gelip almama izin ver

"Kadı Efendiye bıraktığım şu emanetleri alayım..."

Kadı:"Az değil, dokuz ay, on ay, on iki ay emanete karşı mesuliyet taşımak... Bu işi, Sırat Köprüsü'ne eteğimi yapıştırmak olarak görüyorum Bey. Bu torbadan bir altın kaybolursa, hesabını da cevabını da vermem lazım, yoksa Allahü teâlâya el açacak gücüm kalmaz! Eğer bu sözlerimden sonra kendin için daha iyi bir yol bulamazsan, bu komşu odası emniye

Derdini anlatacak birini gökte ararkenyerde bulmuş!..

Adamkalpten anlatıyor, ben de candan dinliyordum. "Kim bilir ne hikmetleri var" dedim, iyice meraklandım.Kenar mahallelerde harabe bir yer buldum oraya sığındım. Kendi hâlimde dinlenirken biri çıkıp geldi. İçimden "Ne kadar yalnız kalmak istesem de bu insanlar beni rahat bırakmayacaklar. Hiç kimsenin gelemeyeceğini tahmin ettiğim yerde de gelip ben

Öyle çok hatıralarım var ki hangi birini anlatayım..

Bir gün, tesadüfen fâsık birinin yanına oturmuştum, nevrim döndü. Anında ondaki zulmet bana da geçti.Her şeye katlanır, alışırdım da ahiretimi kurtarmaktan vazgeçmeye asla Elimden, dilimden bırakamazdım zaten. Ya ibadet eden, ya iyilik eden, ya onları düşünen, yaşayan biriydim artık.Öyle çok hatıralarım var ki hangi birini anlatayımBir gün, tesadüf

O iki damla, hayatımda aldığım ilk hususi hediyem olmuştu...

Yalnız bedenimdeki soğuğu değil istikbâlimdeki soğukları, kırgınlıkları da dindiriverdi o billurdan gözyaşları.Memleketi, anamı, babamı hatırladım elimde olmadan gözlerim buğulandı.- Mahzuru yoksa isminiz evladım- Asıl ismim Ebû Vüheyb bin Ömer Sayrafî.- Yedeği de mi var ki "asıl ismim" diye başladınBöyle bir suâl sorduğumdan mı ne gülüştük. Hava b

Bana boşuna "Deli-divane" lakaplarını takmamışlardı!..

Geç saatlerde döşeğin bir kenarında tefekkür etmeye başladım. Aklıma neler gelmiyordu ki. Bağdat'a gittiğim ilk günleri düşündüm.SAHTE KADI!..O dehşeti yaşadığım Basra'da Vali Bey; "Birkaç gün mecburi misafirimsin. Ne yaparsan yap bırakmam!" dedi, önce hamama gönderdi, sonra da istirahat edebilmem için bir oda gösterdi. Uzun zamandır böyle rahat bi

Bağdat'ın havaları hâlâ farklı

Şimdi pişman olmuş vaziyette geri dönüyorum. Yine yüzüm yok, yine mahcup vaziyetteyim.Ne kadar ferah ve temiz hissettiriyor, yağmurda ıslanmak mesela. Bayılıyorum o rahatsızlık hissine. Hani avuç içleriniz dahi ıslanır ya, böyle parmaklarınız üşümeye başlar, saçlarınızın arasından su damlaları yürümeye başlar, tam alnınızdan aşağı doğru billurdan d