Ragıp Karadayı

Türkiye

Halife, seyre gelenleri çoktan unutmuştu...

Sıcak bir yaz akşamı. Hafiften meltem esse de fayda etmiyordu serinlememize. Etraftaki ağaçların tesiriyle mi ne nehre yeşil renk hâkim...Tekliflerinin hiçbirini kabul etmeyince Hârûn Reşîd Sultan'ım daha fenalaştı, pek üzülmüştü. Kendini seyre gelenleri çoktan unutmuştu. Sayısız insanın içinde sadece ikimiz varmış gibi söyledik ağladık! Bu sefer s

"Onu kimden aldınızsaona verinSultan'ım!.."

"Nasıl yaşayayımBehlül Önümde açık kapı bırakmıyorsun. Her şeyimize bir kulp takıyorsun! Benim yerime kendini koy!"Sultan'ımız suâlineşöyle devam etti;- Sevgili ve şerefli Peygamber efendimizle olan akrabalığımıza, yakınlığımıza ne dersiniz- Sevgili Peygamber efendimize akrabâlıktan ziyâde, bildirdiği hükümlere bağlılıkta yakın olmak daha mühimdir

Sultan'ıma daha yaklaştım ve devesinin yularından tuttum!

Sultan'ım, kimseleri şikâyet etmediğimi görünce pek sevindi, âdetâ gözlerinin içi gülüyordu. Daha yaklaştım, devesinin yularından tuttum. Zaptiyeler bırakmak istemeseler de Hârûn Reşid Sultan'ım "Dokunmayın Behlül'üme!" diye emir buyurunca onlar da mecburen geri çekilip beni serbest bıraktılar. Bu boşluğu fırsat bilerek yüksek sesle:- Sultan'ım! Si

Daldığım hayallerden koptum ve hemen ayağa kalktım...

Adama dikkat kesiliyorum; güneşte kavrulmuş kırış kırış yüzü, pek kederliydi, onun için de hiç gülmüyordu.Hacıların dönmeye başladıklarını biliyordum. Mutlaka o da gelecekti. Geçme ihtimali olan yol kenarlarını kendime mekân etmiştim elimde olmadan. Aklımdan geçenleri anlatsam Sultanımız hemen "Zenginlik günah mıdır" diye karşı suâl sorarak beni su

Yine öyle sıcak bir gündü...

İç dünyalarımız, tabiatın ihtişamıyla bir olmuş, bizi tefekküre, tövbe ve istiğfara davet ediyordu.Bizlere sesli sohbet yasaktı sanki Zaten konuştuğumuz an bu uhrevi hava hepten bozulacak, dünya işlerine karışacak gibime geliyordu.Bu gece iç dünyalarımız, tabiatın ihtişamıyla bir olmuş, bizi tefekküre, tövbe ve istiğfara davet ediyordu. Suskunluğum

"En çok da sizin hâlinize şaştım Sultan'ım!.."

İki elimi yanlarıma saldım başımı salladım ve ümitsizce; "İnanın Sultan'ım; hiç Cenneti, Cehennemi düşünüp ağlayan yoktu"Bu sefer isim vererek kimin ne taşıdığını sayıp döküyordum saf bir çocuk heyecanıyla:- Bak Sultanım! Şu başvezirin sırtında zeytin gözlü bir çocuk, bu ortanca vezirin de kocaman bir köşk vardıBen böyle söyledikçe isimlerini saydı

Sultan'ımız bilirdi garibin hâlini;şefkatle yaklaştı...

"Sustuğuna göre suçlusun! Hem kendine eziyet verdin, hem de saftakileri ve hatta bütün cemaati rahatsız ettin!.."Herkesin gözü üzerimde, elleri önünde bu yaptığıma "Sultan ne diyecek" diye merak içinde bekliyordu. Sultan'ımız konuşmadan kalktı, ön saftan arkaya doğru yürümeye başlayınca cemaat de sağa sola açılarak yol verdi. Az çok bilirdi garibin

Belki benim imtihanım daha ağırdı dışarıdakilere göre...

Sarayın içi uzun bir dehlize benziyor, etrafta birtakım acayip şeyler varmış gibi görünüyordu. Bir kenarda hiç durmadan akan su, şırıltısıyla ayrı bir güzellik katıyordu. Toz toprak kalkmasın, serinlik versin diye mi ne taban daima nemli tutuluyordu.İç avludan tahtın bulunduğu odaya geçmeden bir hizmetli karşıladı. "Efendim, herkes mescidde, namazd

İçinde hayat bulup ömür sürdüğüm Bağdat...

Biri diğerinin içine geçmiş iki daire şeklindeki surlarından dolayı "El-medînetü'l-müdevvere" adıyla da meşhurdu bu şehir...SIRTTAKİ YÜKLERHer şeyi değil, ahireti düşünmeli, orada başımıza geleceklere takmalıyız kafayı. Sıkça görüyoruz birilerinin musalla taşındaki son yolculuğa çıkışını. Bir gün bizim için de aynı merasimin yapılacağını niçin hesa

"Banakimi acıyor, kimi dalga geçiyor, gönül eğlendiriyordu"

Bir gün önlerinden geçtiğim bir topluluktan kulağıma şöyle sesler geldi: "Meczuptan başka ne beklenir Delidir, ne yapsa yeridir!"Kestiğim koyunları mahallenin birkaç yerine asınca, bu durumu gören ahaliye gün doğmuştu. "Bu adam iyice kafayı yedi!" diyor, her yerde benim deliliğimi söyleyip gülüyorlardı.Bir gün de önlerinden geçtiğim bir topluluktan