Bağdat'ın havaları hâlâ farklı

Şimdi pişman olmuş vaziyette geri dönüyorum. Yine yüzüm yok, yine mahcup vaziyetteyim.

Ne kadar ferah ve temiz hissettiriyor, yağmurda ıslanmak mesela. Bayılıyorum o rahatsızlık hissine. Hani avuç içleriniz dahi ıslanır ya, böyle parmaklarınız üşümeye başlar, saçlarınızın arasından su damlaları yürümeye başlar, tam alnınızdan aşağı doğru billurdan damlacıklar kayar tek tek Bunların hepsi de insana yaşadığını hissettiriyor bence

İşte Sultan'ımızdan müsaade ve duâ almadan çıktığım yağmurlu, kasvetli havadaki yolculuğum neticesinde öldüm öldüm dirildim defalarca. Nasibimdekileri iliklerime kadar yaşadım. Şimdi pişman olmuş vaziyette geri dönüyorum. Yine yüzüm yok, yine mahcup vaziyetteyim. Bilhassa bu havalarda Dicle kıyısına gidip durgun akan suyu, sayısız martıları, suda kendi dünyalarında keyiflerince yüzen kuşları, kırık dökük balıkçı sandallarını seyretmeye, sonra sıcacık bir yere girip oturmaya bayılırdım. Serin havalar bana hep kuvvet veriyor, zaten çok sıcaklarda hepten eriyip tükensem de şikâyet etmiyorum. Bağdat'ın serin, yağmurlu havaları hâlâ farklı Daha doğrusu çocukluğumdaki gibi her mevsimi yaşamanın hasreti içindeyim de kendi kendime seslendiremiyorum galiba...

Paraya gönül veren, bürünür sonsuz yasa,

Unutulur şifresi, kilitli kalır kasa.

Gençlik çabuk geçer, beli bükük elde asa.

Çok aceleci olma, ayakların burkulur,

Öfkeyle kalkan kişi, pişman olur oturur.

Hakka hizmet nimettir, isteme istirahat!

Bura mihnet yeridir, salihler etmez rahat.

Hesabı çetin olur, kimde varsa kabahat

Rahmet yağmazsa eğer tarla, bağ, bahçe kurur,

Gülerek suç işleyen, ağlar ağlar oturur.

Cehenneme lâyıktır, Müslümana kin güden,

Elbet sevilir seven, affedilir affeden.

Sana kalmaz bu dünya, toprakta çürür beden!