Ragıp Karadayı

Türkiye

Tek tesellimiz, daha büyük bir felaketin olmamasıydı...

Polisin dik duruşu karşısında süklüm püklüm masum havalarında sessizce dağıldılar ama bizde de iş yapabilecek mecal kalmamıştı...Gençlerden biri suç bastırıyordu:- Biz ne yaptık ki, masum gül gibi evladımızı onlar dövdü. Aha gelin görün uşakcağızı, can çekişiyor...- !!!- Hem suçlular, hem güçlüler... Biz fakiriz diye memur bey de...- !!!Demin sel o

"Çekil önümüzden! Yoksa seni de..."

Bu kadar insan, nasıl olur da kısa zamanda sokağa dökülür Bunlar hazır kıt'a mıydı!.Talip'in ve küfredenin yüzü al kana bulandı. Ortalık kandan görünmüyordu. Acaba kimin neresi kırılmıştı Bir vaveyladır ki koptu, aman Allah'ım! Değişik köşelerde saklananlar da ortaya çıktı, ıslık, küfür ve bağırtılarıyla mahalleyi ayağa kaldırıyorlardı. Ben ise hâl

'Âlemci'denilen gençavazı çıktığı kadar bağırıyordu!

Başı dazlak, kara sakallı olan, elindeki ne olduğunu anlamadığım bir şeyi yüzünü buruşturarak çiğnedi.Bu bitirim tipleri gözüm hiç tutmamıştı.Ne yapmak istiyorlardıŞaka mıydı acaba gördüklerim Bir telaş aldı ki beni sormayın... Sağa sola bakındım, tanınmamak için hemen üzerimdeki yazlık montumu çıkarıp yanıma aldım. "Bakalım iş nereye kadar uzayaca

"Neredeyse sabaha kadar sürecekmiş çekimler..."

Sessiz bir gölge gibi ilerlerken iki kişinin fısıltıyla konuştuğunu fark ettim. Birkaç adım sonra daha net anlamaya başladım, durakladım.Hava açıktı. Lacivert semada parlak gümüşten bir kandil gibi asılı duran dolunay, ağır küf ve yosun kokan mahallenin sokaklarını, senelere yenik düşmüş iki üç katlı eski cumbalı evleri çisil çisil aydınlatıyordu.

İşin iç yüzünü, kavrarsa er kişi, huzur verir ona içten dinleyişi...

O hadise aklıma geldikçe tüylerim diken diken olur, ürperirim: Uzun kış gecesi ve ansızın inen bela, karanlık bir çölde yollarını kaybettiler...Sözüne dikkat et, yükseklerden uçma!Hep doğru söyle ki, denmesinler saçma!Emin olmayana, hiç sırrını açma!Sohbetin özünü, anlarsa bir kişi,Fayda verir ona, candan dinleyişi.İhlâslı olanlar hep doğruyu seçer

"Dediklerinin hiçbirini ne sensöyledin, ne de ben duydum!"

Siz öylesiniz, böylesiniz deyip âdetayapmadığı küfür kalmadı. Gözüm hâlâ o cümlede: "Hizmette sinir ve sınır yoktur..."Adam, telefonu kapatalım deyince açtı ağzını yumdu gözünü:- Öyle kolay mı Ne âlâ şey, kapat kurtul! Siz Yahudisiniz! Hattâ onlardan da betersiniz! Sağ gösterip sol vuruyorsunuz, sol gösterip sağ vuruyorsunuz! Ne zamandan beri yayın

"Vatandaşın isteklerine cevapvermek için buradayız..."

Abi, biri var telefonda, ısrarla "bir yetkiliyle görüşmek istiyorum" diyor. Birkaç defa başka arkadaşlara bağladım kabul etmemiş. Ne diyelimBugün; Bursa'da İsmail Hakkı Bursavî hazretlerinin vakıf arazisine yapılan "umumhane"den yani şimdiki tabirle genelevden bahsediyor, vesika, belgelerle meseleyi aydınlatıyorduk, bütün hakikatiyle. Bu çarpık anl

"Bizim için kul hakkı yememek, her şeyden mühimdir..."

Gözlerimden uyku dökülmesine rağmen, kalbim huzurla yoğrulmuş gibiydi. Zayıf omuzlarım, büyük bir davanın yüksek bir hizmetini taşıyordu.Gecenin loş karanlığında duvarın dibindeki banka çöktüm. Başımı ellerimin arasına aldım. Sırtımda hâkîrenk, iri cepli, bilhassa filmcilerin giydikleri bir yelek vardı. Gözlerimden uyku dökülmesine rağmen, kalbim h

Otomobilden bir güzel insan indi...

"Bu projede yeni bir tarzı, metodu tatbik ediyor, heyecandan heyecana giriyorduk."Kadromuzda;Mustafa Güneş: Yapımcı, koordinatör, iş adamı.Bekir Hazar: Atvİç Yapımlar Müdürü, meşhur köşe yazarı.Aydın Arvas: İş adamı.Bekir Gözüm: Kameraman, şimdi iş adamı.Kıvanç Oğuz Canbekli: O zaman asistanımdı, şimdi iş adamı ve yazar. Ve her biri bir mücevher kı

Bugün, ilk haber programımız"Yankı" yayınlanacaktı...

İstanbul'un, tarih, kültür ve sanat yuvası sonsuz ufuklarına bakan Yenibosna'daki TGRT binasının çatısı, sanki "anten ormanı" gibiydi...Şimdi bu olanları nasıl izah etmem gerekiyordu Allah rızası için yola çıkmada görülen, yaşanan mâniler, ne güzel finallerin habercisiydi de biz bilemiyor, yeise kapılıyorduk!Çimen, çiçek kokularıyla geldiğimiz bu b