Prof. Dr. Osman Kemal Kayra

Türkiye

Şiirlerimizde ölüm teması

Edebiyâtımızda ölüm temalı şiir o kadar çoktur ki bunun için bir makâle değil, bir kitap değil hattâ kitaplar yazmak gerekir. Şâirlerimizden bir kısmı ölümden korktuğu için, bir kısmı hakikati merâk ettiği için, bir kısmı da ona sığınmak için bu konuyla ilgilenmişlerdir."Ölümden ne korkarsın/// Korkma öldükçe varsın" mısralarını ancak Hazreti Yûnus

İki divan şairinin mısralarındaki âyet, hadîs ve kelam-ı kibarlar

Kânûnî Sultan Süleymân, "Muhibbî" mahlasıyla şiirler kaleme almıştır. Onunla aynı devirde yaşayan şair Trabzonlu Figânî de divan şiirinin meşhur isimlerindendir ve dramatik bir hayat sürmüştür. Her ikisi de şiirlerinde âyet-i kerime, hadîs-i şerif ve kelam-ı kibarlara yer vermişlerdir.Büyük milletler arkalarında yıllarca sürecek bir ma'nevî mîras d

Tefsirlerde terim ve deyimlerin önemi

Bir dilde deyim ve terimleri bilmeden o dili tam anlamak mümkün değildir. Kâdî Beydâvî'nin kıymetli tefsîri de deyimlerin bolca kullanıldığı bir eserdir. Biz bu tefsîrin 4. cildindeki deyimlerin ve terimlerin kullanılışlarını âyet-i kerîmelerle birlikte alıyoruz…İslâmî ilimlerin en önemli kolu şüphesiz ki tefsirdir. Tefsir, örtülü kapalı olan şeyi

Maddî ve manevî ilâçlar

Rûh, hayâl, dünyâ ve ötesi ile bağlantılı olan gözsüz görme olayı (rü'yâ)… Yaşadığımız ve en hassas âletlerle gözlemlediğimiz dünyâmızda birçok bilinmeze hâlâ ulaşamamışken, rûh, kalp, akıl ve bunların bir kısmını sülûkten bildiğimiz âlem-i emri nasıl tanıyacağız Çâresi "la edrî" deyip geçmek miBeden nefsin arzularıyla beslenir, zevk alır. Peki ya

İlk ilâhî sözün manası

Tasavvufun yaratılış nazariyesine göre kâinat henüz var edilmemişken ve Allah'tan başka hiçbir varlık yokken, Allah bilinmeyi ve sevilmeyi isteyerek önce bir nur yaratıp ona"Kün yâ Muhammed"(Ol yâ Muhammed)" dedi. Rabb'imizin kelâm-ı ilâhîsi "kün" ve "Nûr-ı Muhammedî" tabîî ki mahlûk değillerdi. Bu sözden sonra tabîî ki en güzel söz ve buyruk da "i

Mezarlar ve mezar taşları

Osmanlı her şeyiyle tam bir estetizm medeniyeti idi. Dünyâda hiç de benzeri olmayan bir san'at dalı olarak mezar taşı estetizmi ve edebiyâtı doğmuştur. Genelde içli şiirler yazılmakla birlikte âyet ve hadislere pek rastlanmaz. Hüvelbâkî ile başlayan bu taşlar genelde merhûm ve mağfûr fülân bin fülân ile Fâtiha isteğiyle biter.Bizim mezarlarımıza Hr

Kazâ gelince…

Osmanlı Devleti'nde kazâ bayağı da "geliyorum" dedi. Küçük ve büyük isyanlar, mütegallibe (zorba) hâline gelen Yeniçeri tâifesi, son zamanlarda devlet gibi davranan a'yanlar… Bunların hepsi gelen büyük kazânın ayak sesleriydi... Aslında kazâ ve belânın ayak sesleri alenî olarak geldi; kademeler şöyleydi:1- Sened-i ittifak 2-Tanzîmât Fermânı 3- Genç

Determinizm ve milletlerin eceli

Niye yok olan kullar vâsıtasıyla kavimler helâk oldu diyoruz Çünkü onlar isyanları ile felâketleri kendileri hazırladı. Eski topluluklarda devlet yerine kavim, ashab kelimeleri geçer. Genelde kabîleler hâlinde ve sistemli bir berâberlikleri olmadığı için bu adlarla anılmışlardır; kavimlerin helâk sebebi de insanlardır.Devlete baş kaldıran her zümre

Diyalektik, komünizm ve Rusya-Türkiye bağlantısı

Gerek çarlık devrinde gerekse Bolşevik rejiminde Ruslar Türklerden asla vazgeçmemişlerdir. Bu yüzden yeni rejimden sonra (1989'a kadar) gönüllü propagandistler edebî ve kültürel sahada büyük çaba sarf etmişler, bu arada özellikle Sofya ve Doğu Berlin'deki pilot istasyonları ile dünyaya rejim ihraç etmişlerdir.1917-1940 arasında da komünist Rusya re

'Romantik'ihânet

Genlerinde Asyâî olan bir kavim nasıl bir anda Avrupâî olabilirdi ki Kültür, örf, din ve dil bağı hiç olmayan bir toplulukla aynı kazanda nasıl kaynayabilirdi İşte bu toplumla aramızda bağ kurma görevi Cumhûriyet dönemi romanlarına düşüyordu.Cumhûriyetle birlikte sosyal bloklaşmadan çok yeni rejimin yılmaz bekçileri genç öğretmenler, devlet yanlısı