Osmanlının yerini kimler doldurdu

Harf inkılâbından sonra yeni sisteme göre formatlanan "yeni sistem uygulayıcıları", bir ideoloji geliştirmeye başladı. Belli bir süre sonraKöy Enstitüleridevreye girdi. Kentle münâsebeti olmayan bu okullarda sosyalizme meyilli ve lâ-dînî bir eğitim veriliyordu. Nitekim ileriki yıllarda yetişen sosyalist yazarların menşei de genelde burası olmuştur.

Yeni Türkiye, 1930'lardan sonra enteresan bir bloklaşmaya sahne oldu. 1875'ten sonra doğanlar kendi aralarında fırkalara bölündüler: Medrese eğitimi alanlar ve almayanlar. Sonra bu bölünmeler çoğaldı.

A-Yeni teessüs eden Batı kokan, eskiye karşı dolaylı cepheli, bu hayâtı uzun zamanda bekliyormuş gibi koşanlar; bunların târihî uzantılarında yetişen, eski kültürü, târihi, dîni, alfabeyi reddedip Avrupalı gibi olmak isteyenler, hattâ Hristiyanlığı bile arzû edenler.

B-Medrese kültüründen kopamayıp yeni sisteme de uymak isteyen, önce İTC'li sonra da yeni sisteme uyum sağlamak için Mason localarına bile kaydolanlar. (Şeyhulislâm Mûsâ Kâzım Efendigibi).

C-Gerek medrese eğitimi almış veyâ almamış olup eski sistemden kopmamak için direnen ve bu uğurda can veren muhâfazakâr grup.

Ç-Dînî boşluğu doldurmak için sun'î olarak üretilen sosyolojik kaynağı belirlenmemiş Türkçülük akımına bağlananlar.

D- Özellikle lâisizme ve sekülarizme veyâ yeni lâ-dînî Türkiye'ye çabuk ayak uyduran grup.

Bu grupların hepsi de birbirinden farklı idi. Ne tuhaftır ki Osmanlıda homojen olan bu millet nasıl da bu kadar tefrikaya düştü.

YENİ PROJELER

Harf inkılâbından sonra başlangıçta okur-yazar sayısı hemen sıfıra müncer oldu. Yeni sisteme göre formatlanan yeni nesil ve sistem uygulayıcıları, yeni bir ideoloji geliştirmeye başladı. Belli bir süre sonraKöy Enstitüleridevreye girdi. Aslında bu proje hemen uygulanmadı; bu uygulama17 Nisan 1940'ta döneminMillî Eğitim Bakanı Hasan Âlî Yüceltarafından yönetilmiştir. Bu okullar karma eğitim uygulayıp, imtihanla öğrenci alarak ilkokul öğretmeni yetiştiren okullardı. Beş yıllık eğitim sürecinin yarısı kültür, dörtte biri tarım, dörtte biri de san'at ya da teknik derslere ayrılmıştır. Görüldüğü üzere bir ilkokul öğretmenliği için son derece yetersiz bir eğitimdir. Kentle münâsebeti olmayan bu okullarda sosyalizme meyilli ve lâ-dînî bir eğitim veriliyordu. Nitekim ileriki yıllarda yetişen sosyalist yazarların menşei de genelde burası olmuştur.Fakir Baykurt, Ümit Kaftancıoğlu, Tâlip Apaydın, Mehmet Başaran, Mahmut Makal ve Dursun Akçamgibi yazarlar bu gerçeği doğrulamaktadır.

Bu yeni eğitim sistemi1917 Rus İhtilâliile mayalanmışsa da meyvelerini 1945-1980 arası vermiştir. Hızla dünyâya açılan sosyalizmle târîhinden, kültüründen, dîninden uzaklaştılan yeni Türkiye için açık karttı. Millet 1940'lardan sonra hedefi tam açılmayan ve halkın henüz anlayamadığı yeni oluşumda sâdece dînî duyguların örselenmesinden ve hâlâ kulakları tırmalayan "Tanrı uludur"u duymaktan mustaripti. 1960'larda hızla devreye sokulan köy, toprak, ağa, patron, emekli, proleter ve burjuva gibi kelimelerle sosyal hayâtımıza yeni bir jargon giriyordu.

İşçi köylü sistematik komünizmin iki önemli faktörüydü. Bizde bunun bir ayağı olan köylü tamamdı, ama işçi ayağı tam teşekkül etmemişti. İşçi dermek fabrika demekti, grev demekti, direniş demekti. Kullanıma en açık argümandı. 1970'lerde işçi-patron-burjuva "Hak verilmez alınır" sloganlarıyla yeni bir heyecan yeni bir adrenalinle gençler hemen devreye sokuldu. Burjuva ağaları ve sendika patronları değişik bir tezat oluşturuyordu. İşverenle işçi hep karşıya getirilmeye çalışılıyordu.

10. YIL MARŞI NESLİ Mİ

"Onuncu Yıl Marşı"yla güç alıp inatla direnen lâik seküler kesim, karşılarında alternatif olarak bir karşıt neslin yetişeceğini düşünmek bile istemediler. Bu nesil yavaş yavaş kaybettirilen öz kültürlerine, târihlerine, arı-duru Ehl-i sünnet inancına sarılmak istiyordu. Bunlar başlangıçta kısık sesler, kıt nefesler gibiydi. Kendilerine okutulan yalan târihin doğrusunu hürriyetleri pahasın haykıran birkaç idealist yazar "Yalan Söyleyen Târih Utansın" diyerek ortalığa çıkmaya başladı.Komünizmle Mücâdele Derneği1950'deFethi Tevetoğlu, İlhan Egemen Dârendelioğluvb. vatanseverler tarafından kuruldu.

1916'da kurulanMillî Türk Talebe Birliği1936 yılına kadar, Türkçü, milliyetçi, Atatürkçü bir kimlikte idi. 1946 yılına kadar bu çizgisini devâm ettiren bu kuruluş, 1960-1965 arası sol kesimin eline geçmiştir.1960'tan kapatıldığı1980'e kadar İslâmî görüşe hizmet etti.

Kuruluşu 1948'lere kadar giden 1970'li yıllarda Türkçü bir görüşle ortaya çıkanTürkiye Millî Talebe Federasyonuda sağ kanatta faâliyet gösteren etkili kuruluşlardandı.

GRUPLAŞMALAR HIZLA GELİŞTİ

Aslında 1960'taDemokrat Parti'nin kuruluşu demokrasi târihimizde mîlâttır. DP'yi kuranlarCHFiçindeki dört kişinin takrîr ile kurulmuştu. Takrîr 1945'te verilmişti. Bu takrîri verenlerdenRefik Koraltan, Celâl Bayar, Fuad KöprülüveAdnan Menderes'lerdindar değillerdi. Hattâ Refik Koraltan ve Celâl Bayar belki de İslâm karşıtı idiler. Buna rağmen halkın yıllarca hasret kaldığı 1932'den beri beklediği "Allâhü ekber"i duymaları, bu partiyi bir sonraki ve diğer seçimlerde yâni tâ 1960'a kadar iktidar yaptı. İtihâdcıların askerî kaynaklı usûlü olan ihtilâl, 1960'ta yine devreye girdi. Artık alışılmış bir devir-dâim gündemde idi. İslâmiyet ne zaman biraz kendisini gösterse askerî darbeler hemen devreye giriyordu. Sanki artık seçimler bile halka güven vermiyordu.1960'tan28 Şubat 1997'ye kadar darbeler sürdü gitti."Postmodern"diye adlandırılan1997 darbesi "irticâ" karşıtı, yâni açıkça İslâmiyet'e karşı denilmeyen bir darbeydi. Mağrur komutanlar "Bu darbe bin yıl sürer" dediler.

İşin en garip yönü de1925'lerde başlayıp1940'lara kadar süren irticâî diye adlandırılan yargılamalar,1944'teTürkçü Turancıyargılamaları,1925'teTakrîr-i sükûnla yargılanan 38 sanıklıTKPdâvâsında 7-15 yıl arası hapis cezâsı çıktı.

1927'deTKPiçin başlatılan soruşturmadaNâzım Hikmetveİsmâil Bilenyargılandı. Bu yargılamalar 1970 ve diğer yıllarda da devâm etti.

İslâm'ı yaşamaya gayret edenler 1924'ten hemen hemen günümüze kadar yargılandılar. Dikkat edilecek olursa bu ülkede Türkçüler-milliyetçiler, komünistler-dindarlar çeşitli sebeplerle yargılanırken dokunulmazlığı olan tek zümre lâik-seküler "10. Yıl Marşı" grubudur.

KANLI İÇ ÇATIŞMALAR BAŞLIYOR

İslâmî grupların gelişmesi "10. Yıl Marşı" grubunu rahatsız etmeye başlıyordu. Seküler-lâik grupla din karşıtlığında yek-zemin olan komünist blok özellikle hızla teşkîlâtlanan "Ülkücü Gruba"karşı net bir cephe oluşturdular.

Daha Ülkücü grubun netleşmediği16 Şubat 1969yılında iki karşıt grubun ilk geniş kapsamlı sokak çatışması,Taksim'de 2 kişinin ölümü ile sonuçlanmıştı. Bu olayın sağ kanat temsilcisiMillî Türk Talebe Birliğiiken sol gruba âit 78 kuruluş, ABD 6. Filosunu protesto etmek için toplanmışlardı. Esâsında bu bir bahâne idi. Yavaş yavaş patlama noktasına gelen grupların bu ilk kıvılcımı idi. Sol artık komünist slogan atmaktan ve orak-çekiçli bayrak taşımaktan çekinmiyordu.

Fransa'da başlayıp hemen Türkiye'de de kendisini gösteren1968öğrenci olaylarıbasit amfi forumlarıyla başlayıp sınıf basmalar, tehditlerle genişlerken asıl maksatları belli oldu. Olaylar, önceÇapa Öğretmen Okulu'nda başlarken 1970'te ilk vahşî olay patlak verdi.

O günlerde "komando" diye adlandırılan ülkücü grup,Edebiyat Fakültesi Türkoloji Seminer KitaplığıönündeYusuf İmamoğluile ilk şehidini veriyordu.

1970'lerde sol fraksiyonlar birbirlerine kesin bir muhâlefet yaşadılar. Sağ grup daÜlkücüler, Akıncılar ve Mücâdele Birliğiolarak ayrıştılar. Sağda diğer gruplar kültür mes'eleleri ile uğraşırken Ülkücüler hızla teşkilatlanıp bir ihtilâl rüyâsı kuran komünist blok karşısında direnen tek teşkîlâtlı grup olarak kaldı. Artık Türkiye'de adı konmayan bir iç savaş başlamıştı. Günde 20-30 kişi ölüyordu. Sansasyonel suikastlar da başladı. Sendikacılar, öğretim üyeleri, milletvekilleri, sanâyiciler, iş adamları ve gazeteciler öldürülüyordu. İstanbul'da Rumeli yakasındaİstanbul Teknik Üniversitesisolun karargâhı olurken sağ cenâhı da Anadolu yakasındaFikirtepe'deki Eğitim Enstitüsütemsîl ediyordu.Seyyid Ahmed Arvâsî'nin mânevî liderliğini yaptığı ülkücüler bir Alperen hüviyetiyle dimdik duruyorlardı. Hemen hemen her gün bir-iki şehit vermelerine rağmen "Kanımız aksa da zafer İslâm'ındır" diyorlardı.

DESTEKÇİ SOL YAZARLAR