Kararsızlıkla hebaolan yıllar

Tanzimat devrinde çocuklar Fransızca öğreniyor, piyano çalıyorlar ama şeyhlerin ellerini öpmeye de devam ediyorlardı. Hem mesîre yerleri hem eğlence yerleri dolup dolup taşıyor; tekkeler ve zâviyeler de hiç boş kalmıyordu. "Hem dînimi yaşarım hem eğlenirim, ben Avrupâî bir Osmanlıyım" tezi yaygınlaşıyordu.

Osmanlıyı ilk büyük dönüşüme sokan Tanzimât'ın başta gelen paşalarının hepsinin iyi bir din eğitimi aldığı bilinir. Tanzimât'ın en bilinen sîmâsı, tam mânâsıylaBatıcı Reşîd Paşada medrese çıkışlıdır.Cevdet Paşamuhafazakâr ıslâhatçıdır.ÂlîveFuâd PaşalarAvrupâî kimlikleri ile tanınırlar.

Cevdet Paşa aslen ilmiyye sınıfındandır; yâni kıymetli bir şahsiyettir. Kazaskerlikten mülkiye sınıfına geçiş yaparak vezîr olmuştur. Her eseri ciddî bir çalışma olan Cevdet Paşa, târihçiliği, hukukçuluğu (Mecelle) ve dînî varlığıyla da öne çıkan bir figürdür.

Cevdet Paşa, Osmanlının çöküşünü hazırlayan ve müsbet ilimden giderek uzaklaşanSüleymâniye Medresesi'nin molla takımına çekidüzen vermiştir.

Cevdet Paşa, bütün pürüzlerine rağmen Reşîd Paşa'yla iyi geçinmişti. Reşîd Paşa da Cevdet Paşa'nın yanında olmasından memnundu. Aslında Cevdet Paşa muhâfazakârlar ile reformcu-yenilikçiler arasında bir ara bulucu, bir köprü vazîfesi yapıyordu. Paşa, Batıcılıkta sınır tanımayan Âlî ve Fuâd Paşalarla ters düşüyor ve onlara da bayağı yükleniyordu.

Cevdet Paşa'nın kızıFatma Aliye Hanımilk modernist Osmanlı kadın tiplerindendir.Şâir Nigâr Hanım'dan daha muhâfazakâr ve daha dindardı. Babasının fikirlerini destekliyor, Osmanlı ile Batı kültürü arasında gidip gelmesine rağmen o, bir Osmanlı aydınıydı. Diplomat eşleriyle teşrîfât kuralları çerçevesinde görüşen, seçkin yabancı elçilerin hanımlarının aradığı üst kademe bir Osmanlı hanımefendisi idi.

TANZÎMÂT ÇEVRELERİ

Bu devirde çocuklar Fransızca öğreniyor, piyano çalıyorlar ama şeyhlerin ellerini öpmeye de devâm ediyorlardı. Hem mesîre yerleri hem tiyatrolar hem eğlence yerleri, Pera (Beyoğlu) mekânları dolup dolup taşıyor; tekkeler ve zâviyeler de hiç boş kalmıyordu. "Hem dînimi yaşarım hem eğlenirim, ben Avrupâî bir Osmanlıyım" tezi yaygınlaşıyordu. Osmanlıcılık varlığından pek fazla tâviz vermiyordu. ÖzellikleNâmık Kemâl'in varlığını hissettirmesiyle Osmanlıcılık yeni bir boyut kazanmıştı. Bu devrin aydınlarının İslâmiyet veyâ Osmanlı ile açık bir karşıtlığı yoktu. Genelde Fransız İhtilâli'nin Avrupa'yı saran "hürriyet"in büyüsüne kapılmışlardı. N. Kemâl'de Reşîd Paşa kadar idârî bir reform inâdı yoktu. Ama dış (İngiliz ve azınlık) destekli "Koca" lâkaplı Reşîd Paşa tam bir inkılâpçı idi.

Tanzimât öyle tipler sahneye sokmuştur ki koskoca Osmanlı târihinde bu misillü karakterlere rastlanmaz: Reşîd Paşa kutup başıdır. YetiştirmesiŞinâsîhem pozitivist hem de saltanat karşıtıydı. Üstâdı Reşîd Paşa bile onun kadar pervâsız değildi; bir gidişte Avrupa'nın tutkunu olmuş, Batı felsefesini pozitivist fikirlerini Osmanlı toplumunda savunur hâle gelmiştir. "Şâir Evlenmesi" adlı tiyatro eseri görücü usulü evlenmeyi tenkît eden bir eserdir.

Âzerî yazarlarındanMirza Fethali Ahundov,kapalı kadın hayâtını sorgulayan ve kadınların evde değil çalışma hayâtında olmasını ve okumasını savunan belki ilk kişidir. 1880'lerde Rusya Müslümanlarından bir grup "Âlem-i Nisvân" (Kadınlar Âlemi) adlı ilk feminist gazeteyi çıkartmışlardır.

"Cevdet Paşa'nın kızı Fatma Âliye Hanım ve Şâire Nigâr Hanım'ın başını çektiği Beyoğlu hayâtı ve kadınlı erkekli alışverişlerini Cevdet Paşa (zenperestlik (hovardalık) ve muâşaka (âşıktaşlık, flört) olarak görür ve tarafdâr olmaz."(İlber Ortaylı, Osmanlı Düşünce Dünyası ve Tarihyazımı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2023 s. 109)

Fuâd Paşa, Reşîd Paşa'nın dahliyle siyâsete atılmıştır. Sultan Abdülazîz döneminde iki kez sadrıa'zam olmuş ve on yıl hâriciye nâzırlığı yapmıştır.Âli Paşada beş defa sadrıa'zam olmuş ve saltanâtın hep karşısında durmuştur. Hâriciye siyâsetinde çok etkili olan Tanzîmat paşalarındandı. Âlî PaşaFransız Medenî Kânûnu'nun kabûl edilmesini isteyen ilk Osmanlı aydınıdır.(Ortaylı, age, s 124)

"Tanzîmat, Reşîd Paşa'nın mutlakıyetçiliği ile başlayıp Midhat Paşa'nın anayasalcılığı ile noktalandı. Aydınlar arasında geçişlerdelâik-ulusalcı Şinâsî, Modernist-İslâmcı Nâmık Kemâl, İslâmcılık-lâiklik, Türkçülük- Osmanlıcılık arasında gidip gelen Ali Suâvî Efendi dikkat çeker." (Ortaylı, age, s. 129-130)

Bu devrin en net görünümüneAli Suâvî Efendi'de şâhit oluruz. O, halkın alafranga yaşarken bile şeyhlerin elini öpüp tekkelere gittiğini görünce hem şapkalı hem sarıklı, yabancı bir kadınla metres hayâtı yaşayıp câmilerde vaaz eden bir profildi. Sonraki dönemlerde şiddete dönüşecek olan hürriyet eylemlerinin de öncülüğü yapmış veÇırağan Baskını'nda öldürülmüştür.

Âlî Paşa'nınBâbıâlî'deki baskılı rejiminden sonra bundan nefret edenler "istibdâd" kelimesini ilk defa kullandılar. Bu kelimeyi genç Türk politikacılarının kullanmalarına rağmen Abdülhamîd'in hal' fetvâsında bile geçmediğini görürüz.

EDEBÎ MÎRAS

Tanzîmat'la başlayan yeni bir edebî anlayış ve icrâmız vardır. 1840'lara kadar klâsik edebiyat anlayışımız yâni nesir ve nazmımız eldeki verilerdir. Şiirlerin yanı sıra mesnevîler, menâkıbnâmeler, vakâyi'nâmeler belli bir dönemden sonraki seyâhatnâmeler nesir örneklerindendir. Genelde Yâsin ve Tebâreke (Sûre-i mülk) tefsirleri de nesirde bolca kullanılmıştır. Özellikle 18. asırda revaç bulan münşaâtlar da nesir örneklerindendir. Ama bunların hiç birisine orijinal ve bağımsız metin olarak bakamayız. Eski edebiyâtımız bağlayıcı bir disipline sâhipti. Kişisel üslûp özellikle şâirlerin çok üstün kabiliyetlerinden kaynaklanıyordu ama gerek ölçü gerekse mazmunlarda şahsî bağımsızlık söz konusu olamazdı.

Yine de edebiyâtımızın geniş ölçüde yararlandığı Kur'ân, hadîs, tefsîr, siyer-i Nebî (Efendimizin hayatına âit metinler) mevlidler ve mi'raçnâmeler bulunmaz kaynaklarındandır.

Dünyâ devletlerini çoğunda olmayan klâsik eski mitoljiler (destanlar) bâzı milletlerin vazgeçilmez malzemeleri olmuştur. Sözlü olan bu destanlar Türklerde de çoktur. Destanlar özgün malzemeler olduğu için üzerlerine başka metin yapılandırılamıyordu.

"Fakat Arap nesrinin bambaşka bir avantajı vardı: Arap nesri dikkate değer bir kütüphâne bırakmıştır. Araplar (edebiyâtlarında) yalnız kendi dillerini kullanıyorlardı. (Bunların) nesri medeniyet ve kültürün kuruluşu devrinde teşekkül etmişti. İlk büyük kitâpları (ilâhî kelâm) Kur'ân gibi her bakımdan mütekâmil bir eser olduğundan ellerinde bu dilin kolaylaştırıcısı ve tamamlayıcısı âyet, hadîs, kibâr kelâmı Arapçadan alınmış mısrâ ve beyitlerle teşrîfât ve merâsim cümleleri de ortaya çıkıyordu."(Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyat Tarihi, Çağlayan Kitabevi, Beyoğlu İstanbul, 3. Baskı, 1967, s. 48-49)

Türkler târiheOrhun Âbidelerigibi olgun bir nesir eseriyle girmişti. (Bunlar) o devre göre gelişmiş bir nesirdir. (Orhun Kitâbeleri taşlara yontulduğu için tafsîlâtlı değil kısa ve kesik cümlelerden oluşur.Yollug Tigin bu durumda belki de Türklerin ilk vak'anüvisi kabûl edilmelidir.)

MÜHTEDÎ VE SIĞINMACILARDAN GELEN FENNÎ DESTEK

Batı tarzı bir askerî teşkilât ve bu ordunun mühimmât ve stratjik mevzilenme plânlanmasında 15. Louis ile anlaşamayıp Osmanlıya sığınan Batılı bilim adamlarının rolü çok farklıdır.I. Mahmûddevrinde Avusturya'daPrince Eugene de Savoy'a sığınan ve sonra onunla anlaşamadığı için Türkiye'ye (Osmanlı mülküne) gelenComte de Bonnevaladlı Fransız zâbiti Müslüman olduktan sonraHumbaracı Ahmed Paşa'nın riyâseti altında topçu sınıfının ıslâhı için bâzı tedbirler alır.

Yine III. Mustafa devrinde aslen Macar olan bir Fransız ajanıBaron de Tottorduyu ıslâh çalışmalarına katılır. Tophâne ıslâhı, Mühendishâne Mektebi'nin kuruluşu ve Tott'un bu mektepte verdiği dersler oldukça önemlidir.(A.H. Tanpınar Age. S.13,14)

TANZÎMAT FİKRİNİN HALKA YAYILMASINDA PAŞALARIN ROLÜ

Tanzîmât önce ricâl (devlet adamları) arasında iken yavaş yavaş halk yaşayışına da yansır. Bu hâl evvelâ belli mekânlarda görülür.Mustafa Fâzıl Paşa'nın Çamlıca yolundaki köşkünün karşısında yaptırdığı halka açık bahçe bir nevi ilk "millet bahçesi" gibi halkın i'tibâr ettiği mekânlardan olur. Bunun diğer önemli bir yanı da Beyoğlu dışında halka açılan ilk farklı alandır. Paşa'nın köşkünün bahçesi Fransız usûlü peyzajı ile de Avrupâîdir.

Aslen alafrangalıkŞehzâdebaşı, BayazıdveAkasaray'daki şehzâde konaklarında iken Anadolu'ya da (Anadolu yakası) bu alafranga sistemin yansımasıÇamlıcaveBoğaz'daki koru ve gezi alanları da halkı değişik bir atmosfere çekiyordu.

BİR DİĞER ISLAHATÇI: MÜNİF PAŞA

Ahmed Cevdet Paşa'nın muhâfazakâr ve ıslâhatçı bir ilmiyyeci ve umûr-ı devleti (devlet işleri) hakkıyla tedvîr eden (yöneten) tutumu yanında, çocukluğu Mısır'da