Mine Alpay Gün

Milli Gazete

Rasim Ağabey de gül diyarına yürüdü

"Ölüm nedir biliyor musun Önünde sonunda çalacağımız tek hakikat kapısı" "Gül Yetiştiren Adam" bu hakikatle yaşadı. Yedi güzel arkadaşını her ölüm ülkesine uğurladığında, bu gerçeği bir kez daha duyumsadı. Kendisinin de bu hakikatle yüzleşeceğinin bilinci ile davrandı. Fakat her daim mütevekkil bir sima ile güller ülkesinden korkmadan, ürkmeden haz

"Ben Bir İnsanım"

Toplumsal bellek neleri kaydetmiyor ki. Ne yazık ki bunlar her zaman iç açıcı şeyler değil. Irkçılığın bir çocuğa kadar nasıl acımasızlaştığına tanık olduk. Üsküdar Meydanı'nda insanların nasıl gaddarca konuştuğunu gördük. Suriyeli Ahmet. Yurdumuzda tahsil görüp çok iyi Türkçe ile ırkçılara haykırdı: "Ben bir insanım." Sonrasında Ahmet, büyüklerin

Asırlık Masallar Biterken

Sanırım ormanlar hususunda en duyarsız milletiz. Geçen yıl gördüğümüz orman köşelerini, Bu yıl yerlerinde bulamıyoruz. O zümrüt okyanus. O ağaçların omuz omuza verip halaya durdukları. O yeşil dostların, Nasıl acımasızca başları vurulmuş. Bahane hazır, yol genişletme çalışmaları. Virajların iki yanı bıçakla kesilir gibi alınmış. Yetmemiş. Ağaların

15 Temmuz'un düşündürdükleri

Altı yıl olmuş. O meş'um darbeden sonra. 1960 darbesinden beri gerçi aşina idi halk. Fakat genç kuşakların zihnine, demokrasinin nasıl kâğıttan kukla olduğunun kazınması gerekliydi. Darbelerin maddi manevi tahribatı kimin umurunda. Milletimizi cahil bulup, ülkemizi kendi malı gören zihniyet, kirli emellerine ulaşmak için hep bir bahane üretti. Sağ

Şehitler ve yoksullar aldı aklımı

Yüzü cennet nakışı. Kaşı, gözü, gülüşü gökyüzü. O karlı dağların tepesinde. Kuş uçmaz kervan geçmez tepede. O ot bitmez kayalıklar arasında. Uyusa yılanların paçasından gireceği kırsal arazide. Kalleş kurşunların havada uçuştuğu bölgede. Operasyonun en sıcak noktasında. Pençe Kilit'in anahtarlarının kör kuyulara düştüğü yerde. Ölüme ramak kala. Sor

Ağaçları diri diri yaktılar

Bir insan nasıl böyle bir katliam yapabilir. Nasıl yeryüzünün ciğerlerini yakabilir. Mümkünü var mı bakmaya kıyamadığımız o yeşil okyanuslara benzin dökmeye. Bir milletin milli serveti ormanları nasıl hunharca ateşe verebilir. Bu hainler ne yazık ki bizim ülkemizden çıkabilmekte. Meczup, ailesine kızmış. O kadar öfkelenmiş ki. O kızgınlıkla çıkıp b

Manevi Mimarlardan Mahmud Efendi...

Yetmişli yılların sonları, İstanbul' un Fatih semti adeta diriliş iksirini içip geçmişi günümüze taşıdı. Kimi insanlar şaşsa da, Kimileri bu modern çağın bütün griliklerini, betonlarını, sevgisizliklerini eriten bir devrime tanık olmaktaydı. Evet, ortam kırklı yıllar kadar keskin sertlikler göstermese de. Yine de büyük cesaretti. Mahmud Efendi'nin

Yeni bir YKS

İsmi seneler içinde değişse de. Her üniversite sınavında aynı heyecanı çekmekteyim. Kendi gençlik yıllarımızda sanki kolay bir üniversite sınavı yaşamıştık. Evlatların girdiği sınavları her zaman ebeveynler kendi sınavlarından daha ağır bulmuşlardır. Kırk yıldır tanık olduğumuz o sınav kapısı önünde bekleşen anne babalar, çocukları için dua eden ka

İrin Tüneli

Asırlardır bazı soruların cevabını bulamadı kadınlar. Önemsiz görünse de, kendi hemcinslerine verecek cevabın mahcubiyetini her zaman duydular. Özellikle çeyiz ritüellerinde. Sadece kız annesi değil. Oğlan annesi de sandığını açtığında. Evladı için hazırladığı nadide el emeği ürünlerin çamura basmış gibi sapsarı sandık lekesi olduğunu gördüklerinde

İzmir'deki gençler

Otobüs durağında, İzmir'deyim. Bir grup liseli genç. Üstlerinde eşofmanlar. Belli, çalıştıkları spor her neyse onun idmanından gelmekteler. Yokuşu yürüdüğümden otobüs bankına yorgunluğum geçsin diye oturdum. Gençler gelen otobüsün numarasını, saatini sordular birbirlerine. Sonra, kendi aralarında konuşmaya başladılar. "O şerefsiz çocuk inşallah eli