Latif Bozdoğan

Milat

Toplumsal tutkalı yeniden yapıştırmak

"Güven kalmadı!" Bu çığlık sokaklarda yankılanıyor. Siyasetçisinden esnafına, komşudan en yakınımıza kadar o kırılgan bağ buharlaştı sanki. Her sözde art niyet arıyor, her kapıyı şüpheyle aralıyoruz. Peki bu karanlık labirentte çözüm daha çok güvenmek mi Yoksa o görünmez tutkalı akıllıca yeniden mi üretmeliyiz Bir düşün denizinde yol alırken, sisle

Diyalog çiçeği patikaları

Düşünsenize, elinizde bir sabun... Kaygan, bir o yana bir bu yana kaçıyor. İşte bugünkü hakikat arayışımız da böyle. Algoritmaların ördüğü görünmez duvarlar içinde sıkışıp kaldık. Nice insan, düşüncelerini sımsıkı kavramış, sorgulamaktan adeta çekinir hale geldi. Toplumsal tartışmalar, sert kabuklu inanç kalelerine dönüştü. Kendi doğrularımızı bile

Dijital mahallede tuz aramak

Dostluk, vakitle ve soğuk demlenen bir çay gibidir. Demini alması zaman alır, aceleye gelmez. Peki mesele sadece koşuşturmada kaybolan dakikalar mı Yoksa içimizdeki o kadim "dertleşme" hasletini mi kaybettik Gerçek bağlar kurma kabiliyetimiz sönüyor mu dersiniz Şu söz yüreğimin taşına vurdu: "Bizi üzen, yoran, aklımızı bulandıran her şeyden ve herk

Eski defterleri kapatıp yeni sayfalar açmak

Medya dünyası sürekli değişiyor. Her köşe yazarının sesi kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya. Peki bu kalabalıkta nasıl öne çıkacağız Aslında cevap çok basit. Eski alışkanlıkları bırakıp yeni yollar deneyeceğiz. Eskiden her konuda yazan, genelci yazarlar revaçtaydı. Bugün bu durum değişti. Artık her şeyi bilen değil, bir konuda derinleşen yazarlar

Küçük dokunuşlarla büyük değişimler

Hayatın akışında öyle anlar vardır ki, her şey bir anda değişiverir. Bir moda akımı birdenbire zirveye tırmanır, yıllardır kanayan bir toplumsal yara beklenmedik bir hızla iyileşir ya da bir fikir, görünmez bir fısıltı gibi yayılıp ruhlarımıza işler. Bu dönüşüm noktaları, aslında yaşamımızın her köşesinde, çoğu zaman farkına bile varmadığımız küçüc

Çocukluğun solan rüyalarından kalan izler

Çocukken inandığımız o büyülü sözler hâlâ kulaklarınızda mı "Dünya adildir", "emek mutlaka karşılık bulur", "sonsuz imkânlar seni bekliyor"… Hayat sanki bir vaatler manzumesiydi. Şimdi biliyoruz: Bu sözler iyi niyetli masallardı. Zihnimiz kabulleniyor: Kimseye eşit bir ömür biçilmedi. Yine de içinizde, o masallara tutunan bir çocuk kıpırdıyor değil

İsyanları aşan Türkiye

Değerli okuyucularım, kıymetli dostlar, Bugün masamda bir kitap duruyor. İsyankar Yüzyıl. Emmanuel de Waresquiel'in o dev eseri. Sel Yayıncılık 2004 yılında Türkçeye kazandırdı. Ciltli, tam 673 sayfa. Kuşe kağıtları göz alıcı. Fransız tarihçi, 156 yazarı bir araya getirmiş. Filozoflar, sosyologlar, gazeteciler 20. yüzyılın isyanlarını madde madde i

Kabullenmenin sıcaklığı

Sabahın o ilk ışıkları odama düşerken, kahvemin buğusunda bilinç altı seyyahı Engin Geçtan'ın kirpileri canlandı gözümde. Soğukta titreşen o sevimli yaratıklar... Isınmak için yaklaşıyorlar ama dikenleri batınca geri çekiliyorlar. Sonra yeniden üşüyorlar. Ta ki birbirini incitmeden sıcaklığı paylaşacakları o mucizevi denge noktasını bulana dek. İn

Sözün vakti geçerse tesiri kalmaz

Siyasetle ilgilenmemek... Dışarıdan bakıldığında sade bir tercih gibi görünür. Oysa bu, insanın kendi kaderiyle arasına mesafe koymasıdır. Her şeyi başkalarına bırakmak, rotası belli olmayan bir gemide küreksiz oturmaktır. Bir gün o gemi karaya oturduğunda, "Benim suçum yok" diyemezsiniz. Çünkü hiçbir fırtına, pusulası olmayanları bağışlamaz. Hayat

Güvenmek cesaret ister

Güvenmek. Hayatımızın her anında karşımıza çıkan, ilişkilerimizin temelini oluşturan bir kelime. Bir arkadaşımıza sırrımızı emanet ederken, bir iş ortağımıza yatırım yaparken, hatta sabah uyandığımızda çalar saatimize güvenirken bile bu duyguyla hareket ederiz. Peki, güvenmek sadece bir risk almak mıdır Yoksa bu duygunun çok daha derin, çok daha in