Latif Bozdoğan

Milat

Kardeşin elinden tutma vakti

Aziz milletimizin on yılı aşkın bir süredir büyük bir sabır ve metanetle omuzladığı tarihî yük, 8 Aralık 2024 gecesi Şam'dan gelen haberle yeni bir safhaya girdi. Suriye'de zalim rejimin çöküşü, İstanbul sokaklarında yankılanan sevinç çığlıklarıyla karşılandı. Bu, hiç şüphesiz, vatanlarından koparılmış yüz binlerce insanın yüreğinde biriken hasreti

Savaşın adı petrol çözümün adı kalkınma

Hepimizin yüreği ağzında, endişe dolu gözlerle Ortadoğu'dan gelen haberleri izliyoruz. Amerika Birleşik Devletleri'nin, İsrail'in bölgedeki operasyonları sürerken İran'ın nükleer tesislerini hedef alması ve İran'ın da buna füzelerle karşılık vermesi, bölgeyi bir anda bir ateş çemberinin içine çekti. Bu tehlikeli tırmanış, doğal olarak hepimizi endi

Ya asıl mesele varmak değilse

Hepimiz bir yerlere varmak için yaşıyoruz. Kariyerin zirvesine, hayallerdeki eve, listenin sonundaki hedefe. Hayatı, durakları önceden belirlenmiş bir güzergah gibi görüyor, bir sonraki istasyona ulaşmanın telaşıyla nefes nefese koşuyoruz. Oysa hiç durup kendimize sorduk mu Ya asıl mesele varmak değilse Ya tüm bu koşturmaca, yolun kendisinde saklı

Tarihin en sessiz mürekkebi

Her gün insanlık adına sessiz sedasız zaferler kazanılıyor. Bir yerlerde bir kanser hücresi daha yeniliyor, evrenin bir sır perdesi daha aralanıyor, daha temiz bir enerji kaynağı bulunuyor. Ama biz bu zaferlerin coşkusunu hissetmiyoruz. Haberleri okuyoruz, başımızı sallayıp geçiyoruz. Neden Çünkü bize zaferin kendisi anlatılıyor ama o zafere giden

Sözün merhemi

"Keşke şöyle deseydim..." Bu cümle, zihnimizin labirentlerinde yankılanan tanıdık bir sestir, değil mi Akşam yemeğinin ardından, belki de yıllar öncesine ait bir anı, bir tartışmanın kıvılcımı aniden zihninizde alevlenir. O an söylenemeyen sözler, yutkunulan cevaplar, bir pişmanlık yumağı gibi boğazınıza düğümlenir. "Keşke hiç söylemeseydim," diye

Hassasiyet lütuftur

Çocukluğumda "fazla hassas" olduğum söylenirdi. Kimse bunu yönetmeyi öğretmedi, sadece bastırmam istendi. Değişmedim. Yarım asra yaklaşırken, hassasiyetin bir yük değil büyük bir lütuf olduğuna inanıyorum. Ne var ki bu dünya hassas ruhlar için kolay değil. Öfke dolu bir çağdayız. Sosyal medya umudu alaya alıp öfkeyi paraya çeviriyor. Toplumda kaygı

Dağ yarın da orada

Hataların "öğretici" olduğunu söyler dururuz. Peki ya bu iyimser bakış, asıl tehlikenin üzerini örtüyorsa Şu gerçeği kabul etmekte fayda var: Hatanın kendisi, o yanlış adım, o sınavdaki pot, o iş görüşmesindeki heyecan, çoğu zaman geçici ve telafi edilebilir. Asıl yıkıcı olan, o hatanın ardından açılan karanlık çukurdur. İşte o Çukur'a düştüğümüzde

Amigdala tuzağından kurtulmak

Sabah pencereden yağan yağmura "İşler sekteye uğrayacak!" diye söylendiğinizde, aslında nefsin dar kutusuna hapsoluyorsunuz. İster mümin olun ister seküler, anlık yargılar ruhunuzu körleştirir. İslam düşünürü Gazali'nin dediği gibi: "Dünya aynadır; bakış açın neyse sana onu yansıtır." Oysa şu damlaların dilini çözebilseydiniz: Toprağa hayat veren b

Teslimiyet cesareti

Satranç tahtası karşınızda. Rakip ani bir hamleyle şahınızı tehdit etti. İçgüdünüz hemen karşılık vermenizi söylüyor. Bazen en etkili cevap hareketsiz kalmaktır. Savunma hatlarınızı sağlam kurdunuz. Taşlarınız kritik noktalarda. Artık sıra rakibinizde. Onun adımını beklemek zorundasınız. Bu sessizlik dikkat dolu bir bekleyiştir. Gözleriniz açık, zi

Hadi bitirelim şu işi

Başarı nedir, hiç düşündük mü Çoğumuzun zihninde aniden çakan bir şimşek, bir talih kuşu ya da doğuştan gelen eşsiz bir yetenek olarak canlanır. Oysa bu algı, bizi çoğu zaman bir yanılgının içine sürükler. Yıllar önce, sevdiğim birinin sıkça dile getirdiği bir tavsiye vardı: "O kadar iyi ol ki seni görmezden gelemesinler." Bu sözü ilk duyduğumuzda,