Latif Bozdoğan

Milat

Aliya İzzetbegoviç'in aynasından

1995 sonbaharı, İsveç. Sosyal Demokrat Parti lideri Mona Sahlin, devletin kendisine tahsis ettiği kredi kartıyla bir Toblerone çikolata satın alır. Bu küçük, neredeyse ehemmiyetsiz harcama, bir gazetecinin dikkatiyle birleştiğinde, İsveç siyasi tarihine "Toblerone Davası" olarak geçecek bir skandalın fitilini ateşler. Başlatılan soruşturma, aylar s

Beton yetmez

Usta bir mimarın gözüyle bakın bir şehre. O, çeliğin göğe uzanan kibrini görmez; temelin toprağın kalbine ne kadar sadakatle tutunduğunu görür. Bilir ki en görkemli yapıları bile ayakta tutan şey, harcın içindeki kum tanelerinin birbirine olan bağı ve o yapının yaslandığı zeminin sarsılmaz karakteridir. Bizler de zamanın ruhunu inşa ederken, sadece

Sonuçları zorlamayı bırak

Genç bir bestekâr, ruhunun bütün tellerini akıttığı partisyonu piyanonun üzerine koyduğunda nefesini tutmuştu. Yıllarını verdiği üstadı karşısında oturuyordu ve şimdi, o son notanın havadaki titreşimi söndüğünde, dudaklarından dökülecek tek bir onayı, bir "olmuş" fısıltısını bekliyordu. Parmakları tuşlara son kez dokundu. Eser bitti. Salonda derin,

Holistik şuur frekansı

Gaziantepli bir kadayıf ustasının bakır tepsisinin başında durduğunu hayal edin. O an, ustanın elleri yalnızca birer uzuv değil, nesillerdir biriken sükûnetin, sabrın ve malzemenin sırrına ermiş bir irfanın tecessüm etmiş halidir. Tel tel dökülen hamurun cızırtısı, sadeyağın odayı dolduran rayihası ve fıstığın yeşilinin vaat ettiği lezzet arasında

Kod Adı: Milletin Huzuru

Ekim ayının ortasında haber akışına düşen başlıklar, bir milletin bünyesini saran derin bir rahatsızlığa karşı başlatılan kararlı bir müdahaleyi gözler önüne seriyor. Bir yanda hayali işlemlerle milyarlarca liralık kamu kaynağını emen finans şebekeleri, diğer yanda şehirlerin güvenliğini bozan organize suç örgütleri. Farklı görünen bu olayların hep

Kırık yerden kaynayan hayat

Güneşin henüz mahcup olduğu bir alacakaranlıkta, şehrin uykusunu bölen ilk ses, paslı bir kepengin o iç gıcıklatan gıcırtısıdır. Bir kaynak ustası, dükkânının kepengini omuz gücüyle kaldırır. Bu, sadece bir iş gününü başlatan alışılmış bir hareket değil, gecenin sırrını gündüzün telaşına devreden kadim bir ritüeldir. İçerisi loş, serin ve genzi yak

O zaman susam kokusunu da kodlayalım

Silikon Vadisi'nin 'kusursuz düzen' vaadi, sokağın 'yazılmamış anayasası' ile karşı karşıya. Bu, verimlilik ile merhamet, kod ile vicdan arasındaki bir savaşın hikayesidir. Sabahın erken saatlerinde, köşe başındaki tezgâhtan yayılan taze hamur kokusu insanın içini ısıtır. Hava serindir, şehrin betonu henüz ısınmamıştır ve kaldırıma vuran buhar, gün

Dikkatimizin satıldığı cepheler

Dikkatiniz şu anda satılıyor. Evet, tam şu anda. Bu satırları okurken bile beyninizin bir köşesi, cebinizdeki o titreşimi bekliyor. Bu bir irade sorunu değil, Silikon Vadisi'nin en parlak mühendislerinin tasarladığı bir tuzak. Ve siz, tuzağın farkında olan ama yine de içinde yürüyen ilk nesil olmanın şizofrenisini yaşıyorsunuz. Hafızanızı yoklayın:

Henüz kombileri açmadan

Biz bu kışları çok gördük; bazı soğuklar, birinin sesiyle ısınırdı. Coğrafyanın değil, ruhun aidiyet aradığı bir çağdayız. Havaların serinlemeye yüz tuttuğu, henüz kombileri açmaya kıyamadığımız ama bir hırkaya, bir fincan sıcaklığa muhtaç olduğumuz o ara mevsimdeyiz. İşte tam da böyle zamanlarda, bize vatanın ne olduğunu yeniden düşündüren isimsiz

Atlar koşar kuşlar görür Köroğlu

Yüzeydeki pürüzün bir hata mı yoksa bir davet mi olduğuna karar verenlerin hikâyeleriyle büyüdük. Şimdi tuhaflığı sorgula, körün oğlu. Mantığa uymayan o garip detayın üzerine yürü. Çünkü o pürüz, yüzeyin altındaki hakikatin ilk darbesidir. Destanın kalbindeki o ana git: Bolu Beyi, seyisi Yusuf'tan soylu atlar ister. Yusuf ona iki çelimsiz, uyuz at