Latif Bozdoğan

Milat

Beyaz Toros çetesi yok biz varız!

Beyaz Toros çetesi yok biz varız! Bu cümle, geçmişin hayaletleriyle bugünün gerçekleri arasına çekilmiş net bir çizgidir. Bu bir hakikat savunması, bir gerçeklik manifestosudur. Çünkü "Beyaz Toros" diyerek hangi somut başarının üstünü örttüğünüzün, odağı hangi hayati gündemden nereye çektiğinizin artık okunabilir bir matematiksel formülü var; bilin

Bir yara bir merhem

Tarih, okul sıralarında ezberlenen sıkıcı isimler listesinden ibaret değildir. O, yaşayan ve nefes alan bir varlıktır; kimi zaman dingin bir nehir gibi akar, kimi zaman da yer kabuğunu çatlatan bir fay hattı gibi kırılır. Çoğu zaman bu akışı fark etmeyiz. Ama bazen tek bir günde, tek bir olayla öyle bir kırılma yaşanır ki, tarihin yatağı sonsuza de

Sessiz ahidnâme

Sanki dijital bir boşluğun ortasında, ansızın beliren, ne mürekkeple yazılmış ne de taşa kazınmış pırıltılı bir levha bu. Her bir maddesi, birer kolaylık vaadiyle ruhumuzdan küçük bir parça talep eden sessiz bir ahidnâme. Onu okurken dışarıda, ağustos sıcağının bunalttığı toprağa düşen ilk damlalar gibi ağır ve tereddütlü bir yağmur başlıyor; sokak

İstanbul'un ses hafızası

İnsanın hafızası bir sandık gibidir; kıymetli mücevherlerini en derininde saklar. Şehirlerin hafızası ise bir rüzgâr gibidir; en kıymetli seslerini sokak aralarında fısıldar, duymayı bilenin kulağına. Bir zamanlar bu şehrin rüzgârı, ahşap bir yalı kapısının gıcırtısını, bir beygirin nal sesini, bir macuncunun çıngırağını taşırdı kulağımıza. O sesle

Çevresi kalabalık ruhu tenha

Plazanın 57. katındaki köşe ofisten bakıldığında, şehir ışıkları ayaklarınızın altına serilmiş, fethedilmiş bir galaksi gibi parıldar. Yıllar süren amansız bir mücadelenin, uykusuz gecelerin ve sayısız fedakârlığın ardından ulaşılan bu zirve, başarının somut bir anıtıdır. Cilalı maun masanın üzerindeki telefon, tebrik mesajlarıyla aralıksız titrer.

Hiçbir şey hissedemeyen insanlar nasıl ağlar

Bu soru, basit bir meraktan öte, ruhun en kuytu köşelerine açılan bir kapı gibidir. Beynimizin derinliklerinde, duygusal evrenimizin başkenti olan badem şeklindeki o küçük merkez, yani amigdala, eğer doğuştan sessizse ne olur Korku, sevinç, öfke gibi temel insani deneyimler birer yabancı dile dönüşürse, hayat nasıl yaşanır Uyuyan baharın habercisi

Anlam arayışı ve yeni yollar

Karanlık bir denizde, devasa ve isimsiz dalgalarla boğuşan bir kaptan hayal edin. Elinde babasından, babasına da kendi babasından miras kalmış, her bir oyuğu ve çizgisi ezberlenmiş meşin bir harita var. O harita, bilinen rüzgârları, tanıdık akıntıları ve güvenli limanları gösteren bir bilgelik abidesiydi. Fakat denizin kendisi değişmişti. Akıntılar

Kolay bilginin ağır bedeli

Kulaklıklarınızı bir anlığına çıkarın. Etrafı saran o kesif sessizliğin içinde, bir fısıltı gibi değil, bir dağ gibi duran o kadim soruyu duyun: Her şeyin bir sese, bir akışa, anlık bir gürültüye dönüştüğü bu çağda, gözlerimizi bir kâğıdın üzerine eğip kelimelerin sessizliğinde kaybolmanın ne hükmü kaldı Mademki en girift romanlar, en derin felsefe

Ateşi gören göz toprağın dilini de öğrenir

Avustralya'nın güneyinde, adına "Yeşil Üçgen" dedikleri geniş bir coğrafyada, sanki kadim bir ormanın üzerine modern bir bilincin şefkatli gölgesi düşmüş gibi, sessiz bir devrim yaşanıyor. Bu devrimin merkezinde, ufku 360 derece tarayan, en ufak bir ısıyı veya dumanı kilometrelerce öteden fark eden kızılötesi ve optik sensörlerle donatılmış, ormanl

Bir kararın anatomisi

Zihninin içinde, her an açık olan gürültülü bir pazar yeri hayal et. Orada her tezgâhtan bir ses yükselir: Korkuların fısıltısı, anlık arzuların çığlığı, el âlemin beklentileri, geçmişin pişmanlıkları... İtiraf edeyim, o pazar yerinde yıllarca kayboldum. Her yol ayrımında, en çok bağıran sese kulak verip, defalarca aynı çıkmaz sokaklarda buldum ken