Ali Hakkoymaz

Yeni Asya

Son perde: Deccal ve İsa - Ân diyarı (61)

Dünyanın fotoğrafını, yaşını görüyorsun Selim Ali. Çok yaşlı, öldü ölüyor gayrı da hâlâ kavgacı, ırkçı, ölümüne de ölümden kaçan zamanlardayız.İnsanın insana köle olduğu... Adım başı muhabbetin ve yan yana, can cana durmanın ötelendiği... Çok zengin görünen ama fakir bir çağ... Dünya çok tantanalı, şamatalı, gürültülü vurdumduymaz... Bu cehalet, b

İsimsiz bir çağ - Ân diyarı (60)

Selim Ali, sözü olmayanların seslerini yüksek çıkardıklarını duyuyor musun Aslında bağıranların sesi duyulmaz. Artistik pozlar, hazlar, avazlar sazlar ortalığı alır.İsrafın saltanatı vardır orta yerde. Yiğit namıyla anılırken... namsız, imzasız, atsız, cansız asılsızların yiğitkahraman olduğu bir tünelden geçiyoruz. Işığı bulacağız diye bunca gidi

Hakikat ve yalanın savaşı - Ân diyarı (59)

Bilgin Abi diyor ki:Kendimizden çok başkalarıyla yatıp kalkıyoruz. Şimdi'den çok geçmiş ve gelecekle oyalanıyoruz. İçimizden çok dışımızla uğraşıyoruz. Her ân bir ayrılığı yaşadığımızı pek hissetmiyoruz. Nefeslerimizi duymadan yaşıyoruz nerdeyse. Uyuyup uyanıp "dünya" soluyoruz. Mevsimlerin devir teslim törenlerine ya hiç gitmiyoruz ya çok geç kal

Sükûnet özlemi - Ân diyarı (58)

Ben sükûneti özledim. Kim kimi duyar bu gürültüde! Tam içime döneceğim sırada aklımı, kalbimi yerinden oynatanlara ne diyorsun Selim AliAnladık mı iyice; dünya çok kalabalık; insanlık çok tenha... Uçaklar, fabrikalar, yollar, okullar çok kalabalık ve bir o kadar tenha... Dünya ne zamandır kefenlenmiş ki zulümlere sessiz... Ölü dünyadan yardım bekli

Şubattan temmuza yol gider - Ân diyarı (57)

Yol nereye gidiyordu Yol ne demekti Hele "yolsuzluk" -ne dersen de- hiçbir yola sığmıyordu.Yolda olanların her ân yeni bir kimliğe büründüğünü de görüyordu Selim Ali. Her nefes her adım her bakış yeni bir kimlik diye düşündü. Her ân değişen bir âlem ve kendisinin kaç âlem olduğunu aynalarda görmeye başlayan bu genç adamın hayalleri de korkuları v

Perde gerisindekiler - Ân diyarı (56)

Selim Ali, biliyor musun ne zaman kalemi elime alsam, bir korku ve bir sevinç alır beni. Korkarım; ya bir şey gelmezse diye Sevinirim; bir yerlere gidecek bu mektup kendimden başlayıpBilgin Abi'nin bu konuda ne söyleyeceğini merak etmez miyiz! Hele iş kalem, kelam olunca... Kalem... dedi Bilgin Abi, kalemm... bir müddet sustu. Az söyler; öz söyler

Bana bir yaşamak söyle! - Ân diyarı (55)

Şehirler çığlık çığlığa can çekişiyordu. Bu; çılgınlığın, deliliğin, kendini kaybetmişliğin ötesinde bir şeydi. Ne çok şey anlamını yitirmişti!Suistimal... Suihtiyar... Suizan... Suikast... gibi kötülük fotoğrafları hayatımızla kol kolaydı. Gaflet; artık devasını çok az kişinin bulabildiği bir "hastalık" adıydı. Unutulan bir şey vardı. "Bir şey...

Bir tüy gibi hafifken hayat - Ân diyarı (54)

Misafiriz Selim Ali misafir. Yolcunun yükü yeğni olmalıymış. Misafir yolcu demekO hancı; biz yolcu... O'ndan başka yolda olmayan ne var! Yerindeki ağır taşlar da yürüyor. Yıldızlar nereye Güneş, ay nereye Günlerim yürüdü gitti; nereye Saçlarım siyahtan beyaza yürüdü Selim Ali; istemesem de. Sevinçlerim birden hüzne döner yüzünü. En yakınlarım bir

En acele iş: Yaşamak - An diyarı (53)

Sen kimsin Selim Ali, ha Kendini ne kadar tanıyorsun Tanıyor musun Kendinin ne kadar yakınında ve uzağındasınBilgin Abi en zorlu şey insanın kendisini tanıması diyerek soruların çok sert olduğunu mu imâ etmek istemişti! Bir öğretmenin bir gün çok iyi tanıdığı bir öğrencisine: "Sen kimsin" dediğini hatırladım bu vesileyle. Öyle ya herkes kendisine

Edebiyat nedir - Ân diyarı (52)

Selim Ali'nin sorularına cevap vermek için epey kitap devirmek gerekiyordu. Edebiyat nedir, diye bir soru sordu ki bu, insanlığın gelişinden bu yana cevabı hâlen devam eden bir soruydu.Bilgin Abi bu soru karşısında ayrı bir kulak kabarttı: "Edebiyat nedir" Biz de ona yöneldik. Bilgin Abi bir şeyler diyeceği zaman heyecanlanır, biraz kızarır, göz